Kadın oturmuş bir taşın üzerine bekliyor. Her hıçkırığı az uzaktan duyulan anons sesine denk düşüyor.

"Ahmet Tufan taburcu, Fehmi Aslan Taburcu, Hasan Acar taburcu..."

Saatlerdir bekliyor Hüseyin'den ses seda yok. Zaman acımasızca ilerlerken bir sığınak arıyor tükenmeye yüz tutmuş umuduna. Birden ne oluyor, nasıl oluyor kesiliyor hıçkırığı, diniyor gözlerinin yaşı. Gülümsüyor kadın. "Hüseyin" diyor, "Hüseyin çok yoğurt yerdi" gülümsemesi tüm çehresini sarıyor. "Yoğurt tabi ya ciğerleri temizler, dinç tutar", "Sağlamdır Hüseyin'in ciğerleri". Gülümsüyor kadın, bir kase yoğurda umut bağlayarak. 

Uzaktan anons sesi duyuluyor.

"İrfan Değirmenci taburcu, Hilmi Görgülü taburcu, Mustafa Akgül taburcu..."

Gülümsemesi kayboluyor kadının, bir of çekerken "Ölüm" diyor. Sonra o adamın sesi canlanıyor zihninde "Bu madencinin kaderinde var" durduramıyor beynini, ses can buluyor zihninin orta yerinde " Bu mesleğe girerlerken böyle şeylerin olabileceğini biliyorlardı." Gözyaşlarına kızıyor, birden çatılıyor kaşları "Suçlu Hüseyin mi yani? "

Kader deyip kesip atmayacağız çilemizi, ÇÜNKÜ BUNUN ADI KADER DEĞİL CİNAYET

Anons sesiyle tekrar boğuluyor hıçkırığa.

- Kerem Sezgin taburcu, Bekir Yazgılı taburcu, Fikret Ulucan taburcu..."

Durmuyor işte zaman. Dakikalar geçtikçe tükeniyor umudu. Gün güneşe kavuştumu, kavuşmadımı bilmiyor. Her yer, her an karanlık. Madenciler geçiyor kadının önünden yüzleri kömür karası, bakışları sudan berrak. İçlerinden birisi yaklaşıyor kadının yanına "Bekleme artık bacım" diyor usulca. Yanaklarında ki emek kokan karanın birazını gözyaşı almış götürmüş "Başın sağ olsun" der gibi çıkıyor sesi. Hala anons sesi duyuluyor uzaktan. Anonsta Hüseyin'in ismi yok.

- Fikri Türkoğlu taburcu, Bülent Kayacı taburcu, Orhan Güngör taburcu...

Kadın tam gitmeye niyetlenirken maden ocağında ki kargaşayı farkediyor. Otomobiller giriyor facia alanına, feryatları yara yara. Beyler ağır hareketlerle iniyor arabadan, bakışları sert, üstlerinde en kaliteli kumaştan takım elbise. Hele o otomobiller! Nasılda girdiler feryatların arasına yağ gibi kaya kaya. 

Arabadan inen takım elbiseli adam birkaç suale karşılık "Sığınma odası masraflı iş, yoksa biz istemez miyiz?" diyor. Kadının gözü ise otomobillerde, en pahalısından, siyah camlı, havalı otomobiller! Takım elbiseli adam sesini yumuşatıyor birden "Biz iman sahibi insanlarız, kadere inanırız" diyor 

Kadın yine çöküyor dizlerinin üzerine, gözleri fiyakalı otomobillerde "Kader yaa" diye iç geçiriyor otomobillere bakarken "Kadeeer, yoksulun kaderi, fukaranın kaderi, bize beylerin biçtiği kadeeer"

Tam doğrulup evine doğru sürürken adımlarını, yine o madencinin ağlamaklı sesi durduruyor kadını.

- Bacım yitirdiklermizin teşhisi yapılacak. Gel emi, belki Hüseyin!...

O an kadının çehresinde tarifsiz bir isyan beliriyor "Yooook beyiiim yooook" diyor ağlayarak "Kader deyip kesip atmam ben sızımı, bunun adı kader değil cinayet! Bunun adı kader değil cinayet." 

Uzaktan anons sesi duyuluyor.

- Uğur Şenli taburcu, Halil Zeybek taburcu, Ali Aydın taburcu...

Ya Hüseyin, Rıfat, Selim ve niceleri... Onlar artık yok…

....

Bu defa yazıma kurgu demeyeceğim. Çünkü adım gibi iyi biliyorum ki Soma' da yazdığım kısa öyküye benzer yüzlerce acı yaşandı. Bilmesi gerekenler şunu iyi bilsin, biz bu acıyı unutmayacağız. Yiten canların üzerine andımız olsun, en tepeden en aşağıya hesap vermesi gerekenler, bu sızının hesabını verecek. Kader deyip kesip atmayacağız çilemizi. ÇÜNKÜ BUNUN ADI KADER DEĞİL CİNAYET.


Okan KİLİT