''Bana öyle bakma Jesse,

Bende biliyorum, böyle olmaz...
Evlenecektik evet,
Ben kömür kokulu ellerimle,
Ekmek getirecektim köşkümüze,
Yine yüzün düşecekti ekmek bayat diye,
Ama biliyorsun, uzun yollar yürüyorum,
Gelmek için.
Sen yine, sobada kızartırsın, onları,
Karanfil kokak ellerinle...
Neyse, kasabaya kaçacaktık seninle,
Bir kızımız olacaktı, ve baba diyecekti bana,
Her akşam yürüdüğüm o yollar, daha heyecanlı,
Daha umutlu,
Daha sıcak
Ve yürüdükçe gençleştirecekti beni...
Ben masallar biriktirecektim cebimde,
Papatyalar toplayacaktım heybemde,
Ve taçlar yapacaktım, saç tellerine...
Evet çay demleyecektin bir ekim günü,
Ben yine, tarçının faydalarından bahsedecektim
Son hasat, boğuk tütünümü sararken, avluda...
Hürriyeti saçlarında,
İstiklâli avuçlarında bırakıp gidiyorum;
Jesse, buz gibi prangama dolanırken,
Şiirimin küfü,
Ben, idâma ferman edilmiş tüm insanların,
Nasırlaşmış küfrü...
Hadi sende git artık,
Havanın bu titreten güzü,
Aşkımın kesinleşmiş hükmü,
Senide üşütmeden, git artık...''

Anıl Kunt - 7 Ekim 2016