Dezavantajlı İnsanlar İçin…

Dünya nüfusunun yaklaşık %3'ünün zekâ gelişimi ile ilgili sorunlara sahip olduğu tahmin ediliyor. Bu miktarın %10'u ise ağır seyreden vakaları oluşturuyor. Toplumların gelişmişlik seviyesi dezavantajlı insanların toplumda bulunma miktarı ile yakından ilgili. Oranlamayı nüfusumuza uyguladığımızda, ülkemizde yaklaşık 2.400.000 kişi bir şekilde yardım edilmesi gereken insan topluluğunu oluşturuyor. Ekonomi, eğitim, sağlık düzenlemeleri için ayrılan kaynaklar ile sosyal yardım amacı sahiplerinin gayretleri yardıma ihtiyaç duyan insanlarımızın ihtiyaçlarını karşılamaktan çok uzak. Ancaksorunlarının kontrol edilme imkanı olmayan kısım bakım merkezlerine alınabiliyor. Diğer kesim aile ve toplumun yardım ilgi ve desteğine muhtaç.

Aşağıdaki örneklerde de görüleceği gibi aile ve toplum da bu yardımı en uygun biçimde yerine getiremeyecek kadar az donanımlı. Toplumsal duyarlılığımız da maalesef yüz kızartıcı. Kısa bir haber taraması yapıldığında yüzlerce iğrenç saldırı haberi görebiliyoruz.Zihinsel engelli nüfus yanında fiziksel engellileri de dezavantajlı kesime ilave etmek gerek.

Zira onlar da toplumsal desteklerden yararlanma konusunda kısıtlara sahipler. Toplum içinde kör Şehriye, topal Bekir, kolsuz Murat, Hızır'ın delisi tanımlamalarıyla anılıyorlar. Hatta işi öyle bir seviyeye taşıdık ki, ücretsiz biniş kartını bulamayan engelli gaziyi tekme tokat dövecek kadar insani vasıflardan, engelli sosyal kurumun başkanının 'engellilerin Allah tarafından cezalandırıldığı için bu hale geldiğini' söyleyebilecek kadar gerçeklerden uzaklaştığını izliyoruz.

Deli Rıza

Elinde peynir zeytin helva tikesi, sabahın yedisinde mırıldanarak yürüyor Rıza, Rabbi yessirvelâtuassir Rabbi temmimbi'l-hayr. Sabah grubundaki işçiler Rıza'ya alışkın, günlük yemeklerinden kimi peynirini kimi helvasını, zeytinini veriyor ve Rıza günlük azığını alıp köyüne geri dönüyor.

Yolda sağa sola dağılmış taşlar var, takılıverirse çocuk düşer, çekivermeli kenara! Yoluna çıkan oraya buraya saçılı taşları kenara çekerek ilerliyor. Başkaları için eğilip taş odun engel toplayıp kenarlara çekerek yoldan geçenler için yolu kolaylaştırıyor, dudaklarında telaşlı dua, "Rabbim! kolaylaştır zorlaştırma, Rabbim hayırla sonuçlandır".

İşçi servisleri merkeze dönerken dış mahalle ve köylerdeki öğrencileri kasabadaki ortaokul ve liselere taşıyor. Rıza için çocukların okul yoluna düşmesi rahatsız edici, acele etmeli, sataşıyor canını acıtıyorlar. Adnan Murat patırtıyla iniyor dik yokuşun merdivenlerinden. Rıza mı lan o! Keyifleniyor, olabildiğince ürkütücü sesiyle ünlüyor

-Rızaaa!

Rıza kolunu yüzüne kaldırıp çığlık atarak ağlamaya başlıyor. Adnan Murat

-Korkma lan Rıza, ne ağlıyorsun?
-Dövüyorlar beni, taş atıyorlar!
-Kim dövüyor Rıza?
-Çocuklar.
-Ben de onları döverim Rıza. Cigara ister misin?

Yüzünde bir gülüş yayılması, sevindirik

-İçmem mi, içerim elbet!

Adnan Murat cebinden samsun paketini çıkarıyor bir dal sigarayı alıp uzatacakken bir kez daha elini vuracakmış gibi havada savuruyor son anda vurmaktan vaz geçiyor ama Rıza elin yükselmesi anında yine ağlama krizine giriyor.

-Ağlama Allah'ın delisi al iç.

Samsunu uzatıyor, Adnan Murat sabah eğlencesini bitirmiş servise koşuyor. Şamatası esnasında ben de Rıza'lı bölgeyi güvenle terk ediyorum.

Hiç hoşlanmazdım Rıza'nın yanından geçmekten, korkardım. Evde çok duyardık yaramazlık edeni Deli Rıza'ya verilme tehdidini. Bir tür Gargamel'di, biz şirinleri yiyordu sanırım! Rıza'da şöhretinin hakkını veriyordu bazen.

Bizim evde kızların ismi N ile başlayıp biter; o günlerde N'lerin en küçüklerinden üç kız el ele babanın bakkalına günde bir kez bir şekilde gitmeyi günlük yaramazlık rutini yapmışlar. Evimiz tepelik bir arazide bakkal ise bölgenin çukur düzlüğünde idi. Bakkala giden kestirme yollar mahalle aralarında tepeden aşağı düzlüğe inen merdivenlerden oluşuyor. Yolun bir yerinde merdiven çatal yapıp birleşerek düzleşiyor ve tam o noktada büyükçe yassı bir kaya parçası var. Rıza orada ilkyaz güneşi altında uyuklamayı alışkanlık haline getirmişti. O gün yine şekerleme uykusundayken kızların fısıldanmalarına uyanıyor. Bizim üç kız Rıza'yı fark edince büzüşüp alanı güvenli biçimde terketme planları yapıyorlar. Buna göre en küçük ortaya alınacak diğer iki abla küçüğün ellerinden tutacak var güçleri ile koşarak kaçacaklar, stratejileri böyle. El ele tutuşulup koşarken en küçük N takılıp düşüyor ve korkuyla ağlamaya başlıyor, tam o sırada Rıza fırlayıp kollarını havaya kaldırıyor hayalet gibi üzerlerine doğru bööö! Yapıyor. Çocuklar feryat figan arkalarına bakmadan düzlüğe doğru kaçıyorlar.

En büyük deliliği böyleydi, bazen öç alıyordu. Çocuklar tarafından taşlandığına dövüldüğüne, sigaraya sevindiğine, yoldan taş temizlediğine, Rabbiyesirine şahitliğim çoktur. Büyüklerin acıma duygusu ile üst baş, azık vererek bir tür yardım yaptıklarını görüyordum bunun yanında çocuk irilerinin acımasızlığını ortadan kaldıracak, güçsüz insanları koruyup gözetecek telkinler yapıldığına, incitici tavırları yok ettirdiğini hatırlamıyorum.

Yaz kış giydiği paltosu ve kasketi, bir türlü tam olarak toparlayamadığı pantolonu ağlama sesi, büyüyememiş ruh haliyle yaşadı bir zaman. Kimsesizdi, kendini savunacak kadar fiziksel ve duygusal gücü yoktu, Namı deli kendi veli Rıza' idi.

Semahat

Evimizin bir türlü bitmeyen geliştirme inşaatlarının duvar ustasıydı Ali dayı. Uzun boyluydu, ağzını kara oyuğa döndüren birinci sigarasının dumanını nerdeyse dışarı vermezdi. Aralıksız biçimde Birincisini içer, durmadan konuşurdu. Duvar örmeye geldiğinde ardından bir saate kalmaz karısı Ayşe teyze de gelir. Gün bitene kadar kocasını seyreder, annemlerle muhabbete dalar günün sonunda birlikte evlerine dönerlerdi. Uzaktan seyreden için evde yapılacak işleri, sorumlulukları olmayan yalnız bir karı koca gibiydiler.

Ali dayı ve Ayşe teyzeye Tanrım cömert davranmış çok çocuk vermiş! Kızlarından Semahat'ın iskeletinin üst kısmı ile alt kısmı asla uyumlu hareket etmezdi, ağzından akan salya kazağımı gömleğini ıslatır, toza toprağa bulanır kir pasak içinde günlerce dolanırdı. Yedirildiği, temizlendiğine dair belirti olmazdı. Bir temizlik önlemi olarak son yıllarda saçlarını rastgele makas ile kesmeye başlamışlardı. Günün bir diliminde uykudan uyanmış anne babasını ararken bir yerde bulmuş olmanın sevinciyle gülerek gelir babasından bir sigara ister, baba elindekini verir yenisini yakardı. Semahat babama döner "Üs üssüsssin dayı o duvar eeğri" Der tıkanırmış gibi sesler çıkararak gülerdi.

Net konuşamasa bile belli zekâ seviyesine sahipti. Zaman içinde gelişti regl dönemi başladı. Semahat'ın anlamadığı o kanamalar ailesini telaşlandırdı, endişelendirdi; tehlikeden uzak tutmak için bağlanması yetmezse uyku ilaçlarından yardım alınması seçeneği bulundu. Kısıtlı ömrü boyunca bol bol uyudu Semahat!

Yeter

Yeter karşı mahalleden bir ailenin kızıydı. Tekrarlayarak beş yıl gittiği birinci sınıftan okul müdürünün "artık okula göndermeyin" talebi ile alınmıştı. Aile babanın iki eşiyle ve eşlerinden olan çocuklarıyla yakın evlerde yaşıyorlardı. Ağabeylerinden biri çocuk felci geçirmiş koltuk değnekleri ile yürürdü, Yarımın topal dendiğinde herkes kim olduğunu anlıyordu. Kardeş Yeter 5-6 yaş seviyesinde takılıp kalmıştı. Başıboş dolanır, habersizce evlere girer merak eder ortalığı karıştırırdı. Mülkiyet kavramı yoktu, komşunun çamaşır telinde asılı entariyi sırtına giyip gidebilirdi. Evde bahçede yakalayan komşu kovalar, anne onlardan evvel yakalarsa vura döve eve götürürdü.

Ergen çağında çevrede adı bir türlü telaffuz edilmeyenlerin istismar dedikoduları aldı yürüdü. Yaşı ilerledikçe güçleniyor, güçlendikçe bağlarını söküp atıyor serbest dolaşmaya devam ediyordu. Gün geldi evlenirse belki akıllanır umuduyla uzak köyün Deli Sıtkı'sıyla evlendirildi. Ciddi ciddi mahalleli Yeter'in düğününe gitti, eski bir ev kiralandı yuva kuruldu. O evde deli Yeter ile deli Sıtkı yaşadılar bir zaman. Sıtkı Yeter'den daha akıllı çıktı, Yeter'i babasının evine gönderdi.

Yeter'in sonraki ömrü Semahat gibi günlerce bitmeyen uyku ve eve bağlanıp kilit altına alınmasıyla sürdü gitti. Bir gün geldi, zorunlu uykudan sonsuz uykuya süzüldü…

Necla

Bizim evde anne baba arasında çocuklar ile ilgili yemek, giyim, uyku vs konuda tartışma çıksa annem cevabı yapıştırırdı 'Ford'un* çocuklarından iyi bakıyorum ben hızarıma, gelme üzerime çavuş!' Karakış kıyamette onların çocukları kar altında donsuz ayakkabısız oynar hastalanmaz, biz hırkasız çıksak boynumuz kulağımız yangın yeri halinde hastanelik olurduk.

Necla Ford'un kızı, zekâsı geri değilse de sınırlarda geziniyor. Mahalleli onu kandırmaktan hoşlanıyor, eğleniyorlar. Kendilerince yaptıkları uzun süreli şaka(!) Necla'nın sonunu hazırlıyor.

Bölge köy sayılır, bakkalı marketi yoktur. Günün değişik saatlerinde Sebze arabası, tüpçüsü vs. servis turu atarlar. Geldiklerini de Korna çalarak duyururlar ki ihtiyaç sahibi yola insin, alışverişini yapsın. Sabahları ekmek arabası da aynı şeyi yapıyor. Her ev kümesine yaklaşırken ve kümeden çıktığında klakson çalıyor. Genç kızlar ekmekçinin aslında Necla'ya yangın olduğu, mahalleye girerken ve çıkarken başka türlü korna çaldığı, Necla'yı görünce heyecanlandığı bir başka türlü baktığı gibi bir hikâyeyi o kadar çok anlatıyorlar ki inanıyor. Kendi dünyasında aşk geliştiriyor bekliyor yavuklusu gelsin istesin. Hikâyeyi uyduranlar senaryoyu bir adım öteye taşıyorlar, yeni bir durum uyduruyorlar. Oğlan aslında istiyor ama ailesi ikna olmuyor imiş, belki de Necla yavuklusuna kaçarsa bir şey yapamazlar, onlar da kavuşmuş olurlar!

Evine geliyor, üç beş parça çeyizini tek altın bileziğini alıyor sevdiğinin ailesinin evine gidiyor. Diyor ki 'sizin oğlunuz bana âşık ben de ona kaçıp geldim'. Aile Necla'nın zihinsel durumundan haberdar, ailesini arayıp kızlarını almalarını istiyor. Necla olan biteni anlamıyor ama tepkisi büyük oluyor, ağlama sinir nöbetleri kontrolsüzce kullanılan ilaçların yolunu açıyor.

Yarı uyuşuk geçen uzun yıllardan sonra, bu yıl kış mevsiminde, bir akşam annesinden kendisini yıkamasını istiyor. Saçını taratıyor dönüp anneye sarılıyor.

-Ben seni çok seviyorum anne!
-Ben de kızım.
-Ben melek olacağım
-Olursun kızım

Ertesi sabah yatağında yan yatmış kendiliğinden uyanmıyor, anası gidip dürtüyor.

-Kalksana Necla çay kahvaltısı edeceğiz!

Yatakta sırt üstü düşer gibi dönüyor, katılaşmış, hareketsiz, anlıyor ki ölmüş. Melek olma hikâyesi annesinin ağıtından öğreniliyor.

Fizik veya zihin engelli insan olmak milyonlarca zorlayıcı riskten birine maruz kalmak demek. Görünürde engelli olmayan ve edim, tutum nedeniyle ilkel ve niteliksiz nüfus olmayı reddetmesi gereken normallere ihtiyacımız var. Kendisini ve oluşturabileceği kaynakları engelli yaşamını kolaylaştırmak için adayanlara minnetlerimi sunarken diğer kalabalığa seslenmek istiyorum. Çok şey yapmayın, zarar verme dürtünüzü engelleyin, tavır ve davranışlarınızla engelli yaşamlarını zorlaştırıcı eylemlerden uzak durun yeter.

Sadece Rıza'nın yapmaya çalıştığı kadar…

Rabbi yessirvelâtuassir Rabbi temmimbi'l-hayr. "Rabbim! kolaylaştır zorlaştırma, Rabbim hayırla sonuçlandır".

Nurşen Karakaş

17-03-2018, İstanbul