...veya Sol'un dayanılmaz Romantizm Yalanı

Aslında bu yazıyı yazmamalıydım. 
En azından yazan ben olmamalıydım. 

Çünkü 1973 doğumlu biri olarak mevzu bahis dönemde (80 öncesi), tabiri caizse, ‚bacak kadar çocuktum'. Bacak kadar çocuktum çocuk olmasına da,… 

Yine de bazı şeyleri hatırlayacak kadar hafızam, ve aklım erdikten sonrada olayları pekiştirecek kadar zekam ve bilgim var.

Bir kere şunu söyliyeyim; 
İçinde bulunduğumuz mevcut durumdan 36 yıl öncesinin terminolojisi ile çıkabileceğimize inanmıyorum. Dolaysıyla ‚Sol' veya ‚Solcular' gibi kavramdan bahsedince, bu kavramlar dahilinde kendini ifade etmeyenlerin otomatik ‚Sağ' veya ‚Sağcı' kavramları ile anılmalarını, en azından kendi açımdan, doğru bulmuyorum.
Zaten güzel ülkemizde bu kavramların hiç bir zaman asıl tarihi gerçek manaları ile kullanıldığını da hatırlamıyorum. Tabi bunu çok sonradan öğrendim.

Ama madem kendini ‚Sol' ve ‚Solcu' olarak ifade eden bir kesim var, ben de onlara kendilerine layık buldukları ifadeyi kullanacağım.

Ben kendimi bu ‚Sol' yüzünden uzun zaman sağ ile olan kavgası ertelenmiş ama artık en geç son 15 yıldır bu kavganın odağında bulunan bir Türk Milliyetçisi olarak görüyorum. Bu açıdan gerçek manada kendini milli sol olarak ifade eden, vatana, bayrağa, milletine bağlı bir çok insanla, Türkiye'de maalesef hakim olan ‚sağ zihniyetten' çok daha fazla ortak yönümüz olduğunu anladım.

Ve onun için 36 yıl önce savundukları ideoloji 89'ta resmen iflas ettikten sonra Neoconcu Liboşlardan bile daha kapitalist tatlısu ‚solcularından' iyice gına geldi!

Medya sektöründe ‚emekçinin artı değer' payını umursamadan ceplerini dolduran,
80 sonrası iyice kapitalistleşen ülkemizde filimlerde, reklamlarda sömürerek pazarladıkları işçi, tarımcı, köylü vatandaşın ızdırapları ile milyonlar kazanan,
hatta dizilerinde 80 öncesi tüm ülkücüleri eli kanlı katil olarak gösterirken kendilerini sırf demokratik, toplumcu hak savundukları için sürekli gerek devlet ve gerekse ülkücüler tarafından zulme maruz kalan zavallı, gariban, masum mu masum, pak yüzlü anadolu çocukları olarak göstermeleri midemi bulandırıyor!

Dedim ya;
bacak kadar çocuktum ama hatırlıyorum.

Babam ülkücü olduğu için ailemi beni kaçırıp öldürmekle tehdit ettiklerini hatırlıyorum.
Annem ve babamla beraber oturduğumuz arabaya saldırmalarını hatırlıyorum.

Madem bu kadar masum, iyilik melekleriydiler, neden babam bir günde dört arkadaşının tabutunu taşıma mecburiyetinde kaldı?
Neden babamın oturduğu sandalyenin altından kalkmasından 10 dakika sonra bomba patladı ve babamın arkadaşını param parça etti?
Samsun'da Tekel fabrikasını cayır, cayır kim yaktı?

Siz de, ben de biliyoruz ki fazlası var eksiği yok!

Bu yara nasıl kapanır, toplumsal barışa her zamandan daha çok muhtaç olduğumuz bu günlerde gittikçe faşizanlaşan bir ‚sağ' a karşı nasıl birlik sağlayabiliriz bilmiyorum.

Ama bütün marifetleri yağ gibi su üstüne çıkmak olan ve geçmişleri ile yüzleşemeyen,
solla, halkla, alakası kalmamış,
insanların manevi değerlerini küçümseyen ve iki satır fazla yabancı edebiyat okumakla kendilerini Türk Milletinden daha üstün gören,
sözde ‚solcu, proleterci', icraatte burjuvanın daniskası olan
ve bildikleri bütün solculuk Atatürk'e söven ve Türk askeri ve polisine kurşun sıkan hainlerle kucak açmaktan ibaret papucumun solcularının bu ülkeye ve insanlara bir gram faydaları dokunmayacağı kesin!

Benim o dönem ‚bacak kadar çocuk' olmama rağmen, camiamızın bazı ‚ağır abilerinin' de bu zihniyete karşı duydukları ‚eziklik kompleksi' beni iyice deli ediyor!

İtiraf edeyim, bu bahsettiğim zihniyet ‚pazarlamada' muhteşem ve çok yetenekli.

Gerçi insanlığın çoğu tarih boyunca gerçek hayatta haksızlığa karşı ağzını açıp gıkını çıkarmaktansa kendi kıçını kurtarmanın derdine düşmüşken, çok güçlü zalime karşı tek silahı inandığı dava olan mazlumların hikayesi (belki de tam bu sebepten işte, yani insaların oldukları gibi değil olmak istedikleri gibinin hikayesi olduğu için) dünya edebiyatının kültür, etnisite ve din farkı demeden ortak motifi.
Yani bu motifi pazarlamak çok da zor değil.

Yıldız Savaşları, Yüzüklerin Efendisi ve Avatar ve nicesi bu motifin popüler kültürde de ‚best seller' olduğunun kanıtı.
Dolaysıyla, insanların kafasında bir ‚romantik, asi, haksızlığa isyankar' tiplemesini yaratmak pek te zor değil.

Che Guevara bunun en güzel örneği.
Gerçi Allah var, Che bahsettiğim bu ‚kapitalizmin biçtiği solcu rolünün oyuncuları' ile kıyaslanamaz. İnandıkları uğruna (konu inandığının doğruluğu, yanlışlığı değil) elini taşın altına koymuş, yanlış veya doğru ‚yapmış', ama işte bir şey YAPMIŞ(!) Che!
Oysa Che'nin başta meşhur resmi olmakla beraber yarattığı mitle milyonlar kazanan endüstrinin ‚solcuları' var şimdi.

Che bunlar için sömürülmeye müsait en uygun tip.
Genç, eğitimli, doktor olmasına rağmen burjuvaya sırtını dönmüş, mazlumun yanında ki isyankar yakışıklı.
En azından pazarlanan mit böyle.

Bunun Türkiye'ye uyarlanmasını yıllardır Deniz Gezmiş'le gördük.

Ve maalesef Tarık Akan'ın vefatinde merhuma siyasi görüşünden ötürü Sağ'ın saldırdığından muzdarip olduklarını söyleyen solcuların arasında da, hemen fırsattan istifade edercesine hayatında sergilediği siyasi görüşe, pazarına yeni mal arayan tüccarın hevesi ile çöken sözde ‚solcuların' da olduğunu gördüm. Hatta biri Tarık Akan'ın vefati vesilesi ile ‚Kadınların solcu sevdiği' iddiasında bulunmuş.

Tarık Akan'ın siyasi duruşu üzerine yorum yapmayacağım.

Benim ile aynı siyasi görüşte değildi.
Ayrıca ortada korkunç bir bilgi kirliliği var.

Onun için genel olarak şunu söyleyebilirim;
Bu devletin birliğine, vatanın bölünmezliğine ve Türk Bayrağına kastetmeyen, insanların daha iyi bir geleceğe sahip olmaları için çalışan ve haksızlık karşısında dik duran herkese saygım var. Böyle bir hayat yaşayıp vefat eden herkesin Allah taksiratını affetsin, rahmet eylesin.

Ama kendi düşünce ve hislerinden hareket ederek bütün kadınlar adına böyle bir iddiada bulunmayı ben açıkcası fazlasıyla küstahça buldum.

Bir kere bence solcu olmayan erkeklere karşı terbiyesizlik, ve hatta daha da çok onlara aşık olan eşlerine karşı terbiyesiz bir yaklaşım.

Ama bütün bunları bir kenara bırakalım,
asıl küstah olan haksızlığa karşı dik duruşu, zalimin karşısında mazlumun yanında oluşu siyasi yelpazenin bir tarafının kendi tekeline alışı bence!

Bolu Beyi'ne selam gönderen Köroğlu, ‚Ferman Padişahın, dağlar bizimdir' diyen Dadaloğlu sağın, solun değil, Türk Milletinin değeridir!

Yani kendini ‚Sol' diye ifade eden, ve her fırsatta gariban, mazlum, hiç haksızlık yapmayan ama her zaman hakkı yenen, barış pıtırcığı, sevgi böceği oynamayı seven bu kesim, bir an evvel kendi gerçekleriyle yüzleşmeye başlasa ve kendi tekeline gaspettiği bu duruşun Türk'ün ortak haslet ve vasfı olduğunu, tekrar hep beraber yaşamamız gereken değerler bütünlüğü olduğunu idrak etse bahsettiğim toplumsal barış için ilk katkısını yapmış olacak!

Ayrıca Tarık Akan'ı ‚kadının yüreğini hoplatan, içini sızlatan, asla unutamadığı hep o mahalledeki serseri solcu' prototipi olarak sunmak, kullanmak kolay!

Ama bu iddiada bulunanlar samimilerse aynısını İlyas Salman öldükten sonra yazsınlar da göreyim!

Mehmet Alp