Evet evet yanlış okumadınız dilinizi eşşek arısı soksun. Evet aynen öyle dedim.

Yenemediniz bir türlü egolarınızı. Eski alışkanlıklarınızdan arınamadınız bir türlü. Hâlâ o kafa.

Gelen gelsin. Bırakın eleştirsinler ama siz eleştirileri ciddiye almayın.

Eleştirenlerin hepsi kötü niyetli. Eleştirenlerin hepsi makam derdinde.

Biz ne yapıyorsak doğrudur. Genel başkan eleştirilemez. Haşa hata yapma hakkı olmayanlara bir genel başkan daha eklemeyin desem aktrol olur muyum?

Olsun yine de söyleyeyim yanlış yanlıştır. Kim yaparsa yapsın yanlış yanlıştır.

Demokrasi şenliği olacaksa eleştiri olacak.

Yol alınacaksa eleştiri olacak.

Yok öyle hemen " it ürür kervan yürür" demek.

Iyi süzeceksiniz kim koltuk derdinde kim makam arzuluyor kim iyi niyetle eksikleri söylüyor. Eğer bunları ayırt edemezseniz yazık olur emeklere.

Benim koltuk derdim yok. Makam beklentim yok. Siyaset yapma hakkım da yok. Ne isteyebilirim o zaman? Şahsım için koskoca bir hiç. Kavgamız iyi bir demokrasi iyi bir Türkiye için. Şayet sizin de niyetiniz buysa eleştirilere bir de neden böyle yazılıyor diye bir bakın derim.

80 milyonu kucaklamak gibi büyük laf etmek kolay esas olan o 80 milyonu kucaklamak için sabır edebilmektir.

Şimdi sosyal medyada iyi diyenler oturup bir karar verseler iyi olur. Sizi eleştiren herkes tu kaka değil. Sizi eleştiren herkes aktrol veya balgat destekçisi değil.

Neyse anlayan belki anlar.

Bir zamanlar bir köyün ortasından bir nehir geçermiş. Öyle derinmiş, öyle hızla akarmış ki su kıyısına yaklaşmaya bile korkarmış insanlar.Köyün iki yakasında güzellikleriyle ve becerileriyle meşhur iki kadın yaşar ve birbirleriyle hiç geçinemezlermiş. Her gün giyinir kuşanır, feslerini takınır nehir kenarına gidip karşı kıyıdan birbirlerine laf yetiştirirlermiş. Kadınlardan biri bir gün çok hastalanmış. Eltisine "Benim kıyafetlerimi giy, fesimi de tak, nehir kıyısına git. Bugün beni göremezse kaçtım zanneder" demiş. Eltisini bir güzel giydirmiş ve göndermiş,Elti nehir kıyısına gidip beklemeye başlamış. Derken karşı kıyıdan ilk zehirli laf gelmiş. Elti cevap vermemiş. İkinci, üçüncü taarruz da cevapsız kalmış. Eltinin suskunluğu karşısında giderek daha çok bağıran karşı kıyıdaki kadın sinirden üstünü başını paralamaya başlamış. Ne yapsa karşıdan ses gelmiyormuş. Sonunda öfkeden öyle delirmiş ki, "Sen kim oluyorsun da bana cevap vermiyorsun?" diyerek hışımla karşı kıyıya geçmek için kendini nehire atmış. Atmasıyla beraber azgın nehir suları kadını alıp götürmüş. Elti ayağını sürüye sürüye eve dönmüş. Hasta yatağında eltisinin eve dönmesini bekleyen kadın merakla sormuş "eeee" demiş "Ne oldu?" Elti başındaki fesi çıkarıp "seninki öldü" diye yanıt vermiş. "Nee" diye fırlamış yataktan kadın "Ben seni kavgamı sürdür diye gönderdim, sen düşmanımı mı öldürdün?"Eltisi kadına bakıp "Yok" demiş. "Onu ben öldürmedim, onu kendi öfkesi boğdu"

Öfkenize dilinize sahip çıkın. Dilin kemiği yok.
Eski bir Çin atasözü söyle der: "gül verenin elinde gül kokusu kalır."


Doğan Ay