​Ülkü Ocakları ile tanışmam, rahmetli cennet mekan babam sayesinde olmuştu. Henüz ilk okul 2. sınıf öğrencisi iken Ülkü Ocağı başkanı oldu ve bende bu vesile ile ocaklı oldum. Hala beni tanıyan bilen ağabeylerim kısa pantolon ile ocak içerisindeki hallerimi anımsar gülerler. 

İlk ocak kavramı ile bu şekilde tanıştım ama Ülkücülük bizim evimizin hali hazırda vazgeçilmez kavramıydı. İlk okul çağlarımda dahi babamın ''bir Atsız şiiri ezberleyene 5 milyon veririm'' deyişini hatırlarım. 9 ışığı bilen evladı onun en sevdiği evladıydı.

Zaman geldi geçti, ilk okul çağları, orta okul çağları, lise derken artık ocak birinci adresim ev ikinci adresim olmuştu.

Babamın fikri ve siyasi konumu nedeniyle evimizin tarandığı, evimize tehdit mektupları gönderildiği ve hatta kapımıza bomba konulduğu zamanları atlattık.

Ocağımızın çapraz ateşe alındığı, taşlandığı, ocak gençlerimizin okula gidip gelirken hunharca dövüldüğü zamanlardan geçtik.

​Başbuğ'umuz Adana'ya değil çevre illere gelse dahi günler öncesinden hazırlıklar yapılır ve başbuğun yanında yer alırdık. O zamanlar Zorkun Yayla Şölenleri, Erdemli Türkmen Şölenleri, Tekir Yaylası Kurultayları, Aladağ Şenlikleri, Erciyes Kurultayları olurdu. Hepsi bir zafer edasında geçer giderdi.

Alanlara toplandığımızda binlerce ülküdaşımla bir arada olmak bana inanılmaz mutluluk verirdi. Her konser veya şölen sonrası sesimiz kısılır bir hafta film karakteri gibi konuşarak gezerdik etrafta.

O dönemler %2 veya 3 oy alırdık. Son zamanlarda %7'ye kadar çıkmıştı sanırım. Çocukluğun verdiği bir hesap mıdır bilemem ama sadece kurultaya gelenlerin bize oy vermesi halinde iktidar olacağımızı düşünürdüm. Hatta biz üç hilalli, bozkurtlu bayraklarla dolaşırken bizi görüpte bozkurt yapan asker ve polisler oy verse yine iktidar olmalıydık ama olmuyordu bir türlü.

Babama bu durumu sorduğumda da '' bizim iktidar gibi bir gayemiz yok, bizler fikrimizi iktidara oturtmaya çalışan ülkücüleriz'' diyordu. Nitekim buna benzer söylemi başbuğumuz Adana Erciyes Sinemasındaki konferansta da dile getirmişti. ''Bizim iktidar olmak gibi bir menfaatimiz yok, Yetiştirdiğimiz kadrolar fikrimizi iktidarda tutması kafidir'' demişti.

Yıllar 1997 yılının Nisan ayını gösterdiğinde cennet mekan başbuğumuz aramızdan ayrıldı. Ankara'ya cenazesine gittiğimizde insanların sel olup Ankara'ya aktığına şahitlik ettik. Hatırlıyorum, bir motorsiklet kazası geçirmiştim ve sol elimin serçe parmağı ameliyatlı idi. O halde bile babamları dinlememiş cenazeye katılmıştım.

Başbuğumuzun tabut kapağı nasıl olduysa elimize geçti ve bizim ocak gençleri üzerimizdeki montları, parkaları örterek tabut kapağını gizleyip Ankara'ya geldiğimiz otobüse kadar getirmeyi başardık. Sonra ocakta başkan odasında baş köşeye koyduk. Uzun yıllar ocağımızda durdu. Sonra tabut kapağının çeşitli ocaklara gönderildiği ve en son Adana Merkez Ocak'ta olduğunu duydum.

İlk kongrede babam ve ahvali Tuğrul Türkeş'i desteklediler. Allah-u Alem belki de Osmanlı'daki gibi bir hanedanlık istediler yada en iyi tabirler Türkeş'in oğlu da en az onun kadar Türkeş'tir mantığı vardı. Nihayetinde Devlet Bahçeli genel başkan oldu. Hakkında birçok iddia atıldı ortaya. Partiyi bitirmek için geldi, aslında ajandır gibi bir sürü iddia ama bize düşen iddialara kulak asmayıp liderin emrine girmekti ki öyle de oldu.

Babam, hem hemşerimiz hem de seçilmiş kişi diyerek Devlet Bahçeli safların yer aldı. Tuğrul kazanamadığı için küsenlere kızıyordu. 

Bahçeli'nin yaptığı birçok hataya karşın ''liderdir, bir bildiği vardır'' diyerek hep susanlardan olduk.

DSP ile yapılan koalisyona içimiz kan ağlasa da yine de partimizin emrinde olduk. Artık Ülkücüyüm demenin, Türk Milliyetçisiyim demenin bir ayrıcalığı kalmamış, Ülkücülük kavramı her geçen gün içi boşaltılarak basit bir siyasi fikre bürünmüştü.

Ozan Arif en başından beri yanlışları dile getirmiş, biz Lider Teşkilat ve Doktrin diyerek Ozan Arif'in yaptığı yanlış biz bir aileyiz, ne sorunumuz var ise içimizde halletmeliyiz, kaset yapıp, davul zurna duyurmanın ne alemi var demiştik.

Babamda böyle düşünür ama evde Ozan Arif'e hak veren şiirler kaleme alırdı.

Yıl 2016 AKP hükümeti memleketin tüm rejimini değiştirip, tek adam iktidarına doğru memleketi sürüklerken Devlet Bahçeli'nin memleket ve vatan diyerek bu sevdaya koltuk değneği olmasını hazmedemiyorum.

Başlıkta sorduğum sorunun cevabını vereyim. Hala Ülkücü müyüz?

Evet hala ülkücüyüz. Ülkücülük gerektiğinde partinden ve ocağında ayrı düşmektir. Çoğunluğun o tarafta olması onları haklı göstermez.

Biz ülkücüler Bahçeli'siz de ülkücü kalınabileceğinin ispatı ve kanıtıyız.

Her ne koşulda olursa olsun. Ben Ülkücü Müslüman Türk Genciyim.

Memleketimin içine düştüğü durumda fedakarlık etmem için MHP'nin tüzük ve kurallarına biat etmem gerekmiyor.

Ben inanıyorum ki, bir gün memleket top yekün milliyetçi bir iktidarın özlemiyle yanıp tutuşacak ve o milliyetçi iktidar gelecek.