Filmin Hikâyesi ve Kahramanın Yolculuğunun Mitolojik Yapıya Göre Çözümlemesi

Bu makale, Boğaziçi Üniversitesi'nde Sayın Salih Mehmet İnan'ın verdiği "Mythic Structure and Storytelling in Cinema (FA 48J)​" adlı ders için Hakan Dumlu tarafından yazılmıştır.

Hikâye 1300'lü yılların Anadolu'sunda geçmektedir. Siyasî bir belirsizliğin ve çalkantıların hüküm sürdüğü Bilad-ı Rum, aynı zamanda sosyolojik olarak da sancılar içerisinde olup yeni kurulacak olan bir toplumsal düzene gebedir. Fakat bütün bu krizlerin ortasında Anadolu topraklarında birçok farklı etnik, kültürel ve dinî unsur kendilerine has bir ahenkte bu kurulacak olan yeni düzene temel teşkil etmektedir. Kahramanımız Karagöz, anası Kam Ana ile beraber yarı göçebe bir hayat sürmektedir. Anadolu'nun Türk yurdu hâline getirilme sürecinde Türkistan'dan Anadolu'ya göç eden Türk boyları içerisinde yer almış Şamanist Türkleri temsil eden Karagöz ve Kam Ana, yarı göçebe unsurların hikâyemizdeki yansımalarıdır. Esasında hikâye örgüsü, bu yarı göçebe unsurlar ile yerleşik unsurların çatışmasını merkeze almaktadır. Zira Karagöz, artık çeşitli sebeplerden ötürü yerleşik hayata geçmek istemektedir. Bu süreçte hem kendi arzuları hem de Kam Ana'nın kehaneti onları Bursa şehrine yerleşmeye zorlar. Medenî bir devlet teşkilatının tesisi için başat amil olan yerleşik düzenin sağlanması adına etnik, kültürel ve dinî açıdan bu düzene aykırı unsurlar erk sahipleri tarafından bazen zorla bazense hoşlukla ama her zaman müdara ile yerleşik hayata intibak ettirilmişlerdir. Zira bilhassa orta çağ devletlerinin varlığını sürdürebilmesi vergiye, vergi de yerleşik topluma bağlıydı.

Arketipler

Filmde yer alan karakterlerin taşıdıkları arketipleri incelediğimiz zaman kolaylıkla görüyoruz ki kahramanımız (hero) Karagöz'dür. Karagöz, aynı zamanda "trickster" arketipini de taşımaktadır. Oldukça saf, gülünç ve yer yer ölçüsüzdür. En büyük müttefiki Hacivat'ı kendi macerasına davet ettiği esnada ise onun "haberci – herald" arketipi ortaya çıkar. Hacivat, müttefik olmak dışında aynı zamanda "trickster" arketipini taşımaktadır. Zira kendisi oldukça müstehzi bir karaktere sahip olmakla beraber pek kurnazdır. Mütemadiyen "shapeshifter" arketipini de ortaya çıkarır. Bütün bunlara ek olarak Hacivat, Karagöz'ün ünlüler âlemine nam salma serüveni boyunca ona akıl hocalığı da yapar. Hikâyedeki esas akıl hocası ise baştan beri Kam Ana'dır. Kam Ana, söylediği kehanetten ötürü aynı zamanda "haberci – herald"ve buna bağlı olarak da sonraki süreçte Karagöz'ün müttefiki olarak yorumlanabilir. Karagöz'ün animası ise Bacılar Teşkilatı'nın başı olan Ayşe Hatun'dur. Ayşe Hatun, aynı zamanda "müttefik" ve "haberci – herald" arketiplerini haizdir. Kahramanımız ve müttefiklerinin en büyük düşmanı (shadow) ise Kadı Pervane Efendi'dir. Pervane, aynı zamanda hikâyenin başından sonuna değin belirgin bir biçimde "shapeshifter" arketipini de açığa çıkarır. Bunun dışında evvelce bir müttefik olarak görünen Nilüfer Hatun ise sonradan anlaşılacağı üzere bir başka düşmandır. Bu nedenle o da "shadow" ve "eşik bekçisi – threshold guardian" arketiplerinin yanı sıra "shapeshifter" arketipini de kendi karakterinde barındırır. Hikâyedeki diğer eşik bekçileri ise doğal olarak Pervane, Çoban ve adamları; ayrıca Köse Mıhal, Küşteri ve diğer ahilerdir. Son olarak, Kam Ana'nın cinleri "haberci – herald" arketipine, Theatron'un sahibi Dimitri ise hem "trickster" hem de "müttefik" arketiplerine örnek teşkil etmektedir.

Kahramanın Yolculuğu

  1. Sıradan Dünya
    Kahramanımız Karagöz, anasıyla beraber yarı göçebe bir hayat sürmektedir. Fakat artık yörüklükten bezmiş ve evlenip barklanmak, yerleşik hayata geçmek istemektedir. Zira devlet, göçerevlilerden fahiş oranda vergi almaktadır. Bu adaletsizliğin bir başka nedeni ise çoğu yörüğün Şamanizm veya Gök Tengri inancına sahip olmalarıdır. Karagöz'ün kendi arzularına bir de anasının kehaneti eklenince hikâyemiz başlar.

  2. Maceraya Çağrı
    Karagöz'ün anası bir kamdır. Fal bakar, büyüsü ise aktır. Lakin kara büyüyü de bozar. Bir gün cinleri aracılığıyla yine fal bakarken Karagöz'e dair bir kehanet öngörür. Buna göre Karagöz, ünlüler âlemine nam salacak olan bir âdemdir. Fakat falda, Karagöz'den başka bir âdem daha vardır ve cinlerin söylediğine göre Karagöz ancak onu bulunca tamam olacaktır. Bu âdemin alamet-i farikası odur ki göbek deliği yoktur, tıpkı Karagöz gibi.

  3. Macerayı Red
    Kam Ana'dan kehaneti duyup çağrıyı alan Karagöz her ne kadar doğrudan kabul etmiş olsa da yerleşik hayat arzusu nedeniyle ilkin biraz mütereddit görünür. Bu tereddütle yine de Bursa'ya yürürler.

  4. Akıl Hocasıyla Tanışma
    Karagöz'ün yaşamında, anasından sonra en çok değer verdiği varlık Altun'dur. Altun bir sığırdır. Bursa yoluna çıktıklarında Altun hastalanmıştır. Karagöz, Bursa'ya vardıktan sonra şehrin meydanında Altun için ağıt yakıp onu iyileştirebilecek birilerini arar. İşte tam bu anda Hacivat ile tanışır. Hacivat asıl niyetini gizleyerek Altun'u iyileştirebileceğini iddia eder. Fakat niyeti Altun'u bir kasaba satıp onun üzerinden para kazanmaktır. Hacivat ve Karagöz arasında geçen konuşma ve pazarlık, etraflarına toplanan ahalinin ilgisini çeker. Nihayetinde Hacivat, Karagöz'ü ikna eder ve Altun'u ederinden çok düşük bir pula alır. Sonrasında yörük Karagöz, Altun'un kesileceğini anlayınca feryat eder ve şehirli Hacivat'a daha maceranın başında düşman kesilir. Fakat bilmez ki Kam Ana'nın kehanetine göre ünlüler âlemine birlikte nam salacağı âdem Hacivat Çelebi'dir. Mitolojiyi referans olarak kabul ettiğimiz takdirde Altun, Karagöz'ün "İsmail"i olarak yorumlanabilir yani macerasına adayacağı kurbanı temsil etmektedir.

    Hacivat, maceranın ilerleyen sürecinde her ne kadar belirgin bir biçimde Karagöz'e akıl hocalığı yapsa da esas akıl hocası daima Kam Ana'dır. Çünkü kehaneti söyleyen, Karagöz'ü maceraya davet eden ve dahi yine haberci arketipini kullanarak Hacivat'ı da bu maceraya ortak edecek olan Kam Ana'dır. Buna rağmen hikâyede birden çok akıl hocası vardır. Bunlardan biri de Karagöz'ün animası olan Ayşe Hatun'dur. Şehrin güvenliğinden sorumlu Bacılar Teşkilatı'nın başı olan Ayşe Hatun, Bursa hisarının kıyısına konup çadırlarını kuran Karagöz ve Kam Ana'yla karşılaşır. Kam Ana'nın büyüsünün ak olduğunu öğrenince ondan fal bakmasını ister. Bu sırada Karagöz, hatuna vurulur ve sevdalığa düşer.

  5. İlk Eşiği Geçiş
    Bursa'ya bir iş bulmak ve yerleşmek için gelen Karagöz, şehirde kendisine uygun bir iş aramaya koyulur. Demir döver lakin Müslüman olmadığı ve Ahi Teşkilatı'nda yer almadığı için iş bulamaz. Ahilerden biri ona önce Müslüman olmasını öğütler. Çünkü Karagöz garibandır. Böylece hem daha az vergi verecektir hem de Ahi Teşkilatı'na girip kendisine uygun bir iş bulabilecektir. Müslüman olmak için bekleyen insanların ardınca o da sıraya girer. Bu sahne aslında, dönemin toplum yapısının ne kadar geçişken ve heterojen olduğunu gözler önüne sermektedir. Gerek ilerleyen yüzyıllarda kurumsallaşarak devletin en önemli aygıtlarından biri hâline gelecek olan Sünnî İslam aracılığıyla gerekse doğrudan devlet destekli Ahi Teşkilatı'nın eliyle bu heterojen toplum yapısı giderek daha homojen bir yapıya evrilecek ve böylelikle siyasî kaosun hüküm sürdüğü 1300'lerin Anadolu'sunda merkeziyetçi devlet anlayışıyla kuvvetli bir imparatorluk vücuda getirilecektir.

    Müslüman olmak için sırasını bekleyen Karagöz o esnada Hacivat'ı görüverir. Aralarında geçen itiş kakış ve kovalamacanın ardından Karagöz, Hacivat'ın esvabını yırtar ve onun da tıpkı kendisi gibi göbek deliğinin olmadığını fark eder. Böylece anlar ki düşman bildiği kişi aslında Kam Ana'nın kehanetindeki diğer âdemdir. Tabii bu arada, ahali bu doğal temaşayı yine ilgiyle izler ve Hacivat ve Karagöz'ün namı giderek bütün Bursa'da yayılmaya başlar.

    Karagöz, Hacivat'ı yanına alarak hemen anasına koşar. Kam Ana, kehanetini Hacivat'a da söyler. Fakat ünlüler âlemine nam salmaları için bir sırra ihtiyaçları olduğunu bildirir. Bu sır, "daşun sırrı"dır. Taşın sırrı, Karagöz'ün babasından miras kalmıştır. Onu sağlıcakla kullanabilmek için yürek ve akıl beraber gerekmektedir. Bu durumda yürek Karagöz, akıl ise Hacivat olur.

  6. Testler, Düşmanlar ve Müttefikler
    Halk arasında söylenegelmiş bir rivayete dayanan ve Giritliler'den kaldığına inanılan taşın sırrı, esasında çimentodur yani beton harcıdır. Hacivat ve Karagöz bu formülü kullanarak cami inşaatında çalışmanın yolunu ararlar. Bursa'da henüz bir cami yoktur ve Köse Mıhal, Orhan Gazi gazadan dönene değin onun şerefine Bursa şehrine bir cami armağan etmek istemektedir. Lakin camiin inşası bir türlü bitirilemez. Çünkü Ahiler, inşaatta kullanılan taşları ve onların harcına katık edilen yumurtaları, kendi tekke ve aş evlerinin inşasında kullanmak üzere sürekli çalıyorlardır. Orhan Gazi'nin ise dönüş vakti gün geçtikçe yaklaşmaktadır. Bu nedenle Köse Mıhal, en azından camiin minaresinin dikilmesini emreder. Hacivat ve Karagöz, taşın sırrı ile minareyi ivedilikle dikebileceklerini iddia ederler ve taşın sırrını bir teste tabi tutarak bu iddialarını aynı zamanda ispat ederler. Artık minarenin inşası, ikisinin sorumluluğuna girmiştir.

    Öte yandan kadılıkla vazifeli olduğu Eşrefoğlu Beyliği'ni bir hile ile Moğollara peşkeş çektikten sonra bir başka hile ile Bursa'ya gelip Köse Mıhal ve Nilüfer Hatun'un güvenini kazanan Pervane Efendi, Osmanlı Beyliği'nin kadısı ve para pul işlerine bakan nazırı olarak görevlendirilir. Siyaset ehli olan Pervane; Nilüfer Hatun, Köse Mıhal ve vergiden muaf tutulmasını sağladığı Ahi Teşkilatı ile iyi ilişkiler kurar. Arap illerinde peydahlanmış rüşveti, yeni bir uygulama olarak Osmanlı Beyliği'nin de devlet işlerine sokar.

    Hacivat evvelce Eşrefoğlu Beyliği'nde elçilikle görevli olduğundan ötürü Pervane'yi yakinen tanımaktadır. Dolayısıyla Pervane'nin hilesini bilen yegâne kişi Hacivat'tır. Eşrefoğlu Süleyman, Anadolu Tatar Valisi Temürtaş'a iltifat ve övgülerle dolu bir mektup beraberinde "Kâf-i Nûr" adlı değerli bir taş göndermek istemiştir ki beyliğine Tatar'ın tecavüzünü önleye. Lakin Pervane, uzlaşmaktan değil; savaşmaktan yanadır. Velhasıl, Tatar'a elçi olarak gönderilen Hacivat'taki mektubu bir hile yaparak küfür ve hakaret içerikli bir başka mektupla; "Kâf-i Nûr"u da kendisine saklayıp bir sandık yılanla değiştirmiştir. Bunun neticesinde Tatar, Eşrefoğlu Beyliği'ni ortadan kaldırmıştır. Fakat Pervane, bu olayı Bursa'da kendi çıkarına hizmet edecek biçimde anlatmıştır ve iç yüzünü bu sebeple yalnızca Hacivat bilmektedir. Dolayısıyla Hacivat'ı ortadan kaldırmak istemektedir.

    Köse Mıhal'in kızı Ayşe Hatun, şehrin güvenliğinden sorumlu Bacılar'ın başıdır. Ayrıca toplumdaki heterojen ve syncretic (dinî açıdan bağdaşmacı, pek çok farklı dinî yapının iç içe olma hâli) yapıya belki de en iyi örnek Ayşe Hatun figürüdür. Zira babası Köse Mıhal Müslümanlığı seçmiş olmasına rağmen Ayşe Hatun hâlâ anasının dini İsevîlikte diretmektedir. Babasını Müslümanlık konusunda aldattığı için Hıristiyan ibadetlerini gizlice yapmaktadır. Ayşe Hatun, hem Pervane'nin doğruluğundan şüphelendiği için hem de onunla evlenmek istemediği için Pervane'ye karşı cephe almıştır. Bir gece, Pervane'nin yancısı Çoban'ın adamlarının bastığı handa Hacivat ve Karagöz'ü onların elinden kurtarır. Aynı gece Pervane'nin gerçek yüzünü Hacivat'tan öğrenir ve Eşrefoğlu'nun Tatar'a yolladığı mektubun aslını Hacivat'tan alır. Durumu Nilüfer Hatun'a bildirir. Pervane'nin açığını bulup aynı zamanda Kâf-i Nûr'u öğrenen Nilüfer Hatun, Ayşe Hatun'a başta müttefik gibi görünse de aslında ilerleyen süreçte Pervane ile Kâf-i Nûr karşılığında işbirliğine yönelecektir. Pervane, Ayşe Hatun ile evlenebilmek için Bacılar Teşkilatı'nı İslam dinine sözde aykırı olduğu gerekçesiyle kaldırmak istemektedir. Nilüfer Hatun ise Pervane ve Ayşe Hatun'un evliliğine Pervane'yi hem içeriden hem de dışarıdan kontrol edebilmek için sıcak bakmaktadır. Fakat Pervane'nin bu evlilikten asıl muradı, devlet içerisinde kendisine muhalif ve güçlü bir kanadı bertaraf edip kendi iktidarını pekiştirmektir.

  7. Mağaranın En Karanlık Yerine Yaklaşma (İkinci Eşik)
    Karagöz ve Kam Ana, Bursa'nın fethinden sonra tekfurun boşalttığı evlerden birine yerleştirilir ve böylece Karagöz çoktandır arzusunu çektiği yerleşik hayata kavuşur. Artık bir işi de vardır. Minare inşaatında Hacivat ile beraber çalışıyorlardır. İnşaatın karşısında kurulmuş Theatron'da canlandırılan bir oyunda, bak şu feleğin işine, kesik bir baş şöyle bir kehanette bulunur: Hakkıyla doğmak için önce ölmek gerekir!

    Hacivat ve Karagöz'ün ünü şehrin sakinleri arasında iyice yayılmıştır ve bunu çok iyi gözlemleyen Theatron'un sahibi Dimitri, Hacivat ve Karagöz'e geceleri güldürüklü oyun etmelerini teklif eder. Böylece Hacivat ve Karagöz'ün ünü bütün Bursa'yı saracaktır. Hacivat, Dimitri ile anlaşmaya varır fakat bundan Karagöz'ün haberi yoktur. Çünkü Hacivat'a göre Karagöz, yaptıkları atışmaları gerçek sanmakta ve bu yüzden ortaya doğal bir güldürü çıkmaktadır. Bursa halkı da işte tam bu sebepten ötürü onlara büyük bir teveccüh göstermiştir. Hülasa, Hacivat, büyünün bozulmaması için Karagöz'e bu işten bahsetmez. Bunun yerine ona der ki: İslamlığa göre ayın ondördünde gece çalışmak farzdır; yoksa Ay, hep güneşe çalışırlar diye âdemoğluna gücenirmiş. Özünde hâlâ Gök Tengri inancına bağlı olan Karagöz ise Hacivat'ın yalanına, yeni ihtida ettiği için safça kanar. Bir yandan da Ayşe Hatun'un aşkıyla kavrulan gönlünden sızdırdığı lavlarla anasını incitmektedir. Artık iyiden iyiye Ayşe Hatun'a kapılmıştır. Ona aşkını ilan etmeyi tasarlamaktadır. O gece minarenin inşasında çalışacağını düşünerek çıktığı yolda Pervane'nin adamları tarafından önü kesilir. Karagöz'den haraç isterler. Karagöz de yörük irfanından aldığı hak ve kuvvetle onları bir güzel tepeler ve o hışımla temaşanın yapılacağı meydana varır.

  8. Büyük Değişim
    Ahali meydanda toplanmış, güldürüklü oyunu beklemektedir. Karagöz, yolda gelirken yaşadığı olayı anlatarak Kadı Pervane Efendi'yi açıktan hicvetmeye başlar. Çünkü o sırada bir oyunda sahne aldığının farkında değildir. Bu yüzden gayet rahat ve doğaldır. Öyleyse denilebilir ki Karagöz, kılıcını yani iradesini eline almıştır. Onun kılıcı yörük irfanıdır, bu irfandan doğan hakikattir. Bu hiciv, halkın beğenisi ve takdirini toplar. Karagöz, Hacivat ile olan atışmasıyla da meydandaki herkesi güldürmeyi başarır. Gecenin sonunda Hacivat ve Karagöz'ün ünü artık bütün Bursa'yı sarmıştır.

  9. Ödül – Ceza
    Hacivat ve Karagöz, o geceki oyundan kazandıkları parayı handa eğlence ve şaraba harcarlar. Keyifleri çoktur. Handan çıktıklarında Karagöz, "Her yetiştirdiği evladını gözünü kırpmadan katleden kimdir?" diye sorar. Hacivat merak eder. Karagöz, zamandır, diye yanıtlar ve ekler: Başı serap, sonu topraktan olmadır; akar gider, yetişemirem! Bunun üzerine Hacivat da der ki: Canın alır amma bu gölgelere nidebilür ki zaman? Maceranın iksiri, onları ölümsüz kılacak olan alamet aslında Hacivat'ın bu sözlerinde gizlidir. Gölgeler, onların iksiri olacaktır. Gölgeleriyle geri döneceklerdir. Aynı gece Hacivat, Karagöz'e sayı saymayı öğretir. Karagöz ona büyük bir minnet duymaya başlar. Sabaha dek sayar, öğrendiği sayıları tekrar eder. Sabah da Hacivat ile kendisini kan kardeşi yapar. "Anamın dediği gibi tamam olduk!" der. Hakikaten Kam Ana'nın kehaneti gerçeğe dönüşmüştür. Yörük Karagöz, tıpkı kendisi gibi göbek deliği olmayan Hacivat Çelebi ile kader ortaklığı eder.

  10. Geri Dönüş (Üçüncü Eşik)
    Orhan Gazi'nin gazadan dönüş vakti gelip çatmıştır. Onun şerefine hazırlıklar yapılır. Hacivat ve Karagöz'ün de sahne alacağı bir eğlence tertip edilir. Hacivat, Karagöz'e şöyle der, "Temaşayı iyi yaparsak umumiyetle dağ verirlermiş". Çünkü Orhan Gazi'nin Geyikli Baba'ya Uludağ'ı verdiğini Dimitri'den duymuştur. Karagöz ise yine yörük irfanından doğan bilgelikle mukabele ederek, "Nitçez dağı? Dağ zaten herkesin!" der. Dağ motifi şamanizmde ve atalar kültünde kutsal varlıkların başında gelir. Orhan Gazi'nin Geyikli Baba'ya bir dağ armağan etmesi, bu eski inançların Türkler tarafından İslamlıkta bile hâlâ devam ettirildiğinin bir göstergesidir. Öte yandan hâlâ Gök Tengri inancından kopamamış olan Karagöz'ün ise doğayı mülkiyet kavramından azade olarak görmesi, yine onun yörük irfanından tecelli etmiştir.

    Pervane ve işbirlikçileri ise artık son kozlarını oynamaktadır. Pervane, Eşrefoğlu'nun yazdığı asıl mektubu Ayşe Hatun'dan öğrenen Nilüfer Hatun'a rüşvet olarak Kâf-i Nûr'u vermeyi vaat eder. Nilüfer Hatun da "Düğün hayırlı olsun, Türkmen'de akrabalık kutludur." diyerek Pervane Efendi ile Ayşe Hatun'un evliliğine rıza gösterir. Ayrıca Orhan Gazi yokken şehrin idaresine ahilerin karışmamasını ister ve Pervane de bunu kabul eder. Bu konuşma esnasında Nilüfer Hatun, Ayşe Hatun'dan "Osman kanı" diye bahseder. Zira Köse Mıhal, aralarında bir kan bağı olmasa da Osman Gazi'nin yoldaşıdır. Bu durum Osman Gazi'nin beyliği kurarken yalnızca kan bağına dayalı bir yönetim biçimi, yani hanedan kurmadığının bir göstergesidir. Nitekim Osman Gazi, o dönemin tarihî kaynaklarında, doğrudan siyasî yetkiler kuşanmış bir sultan olarak değil de "Gazilerin Sultanı" olarak bahis olunur. Halil İnalcık'a göre de Osmanlı Beyliği, Bapheus (Koyunhisar) Savaşı'nda Bizans'a karşı kazanılan zafer sonrasında resmen teşkil olunmuştur ve bu tarihe dek Osman'la birlikte gaza eden Köse Mıhal ve diğer gaziler onun birer vassalı değil bilakis yoldaşı ve eşit birer müttefikiydiler.[1] Zaten Osmanlı devlet teşkilatı vücut bulmaya başladığı andan itibaren, aşamalarla, Osmanoğulları hanedanı devletin yönetiminde yegâne söz sahibi olabilmek adına diğer müddeileri yani gazileri merkezden uzak sancaklara, uçlara gönderip devlet mekanizmasından uzaklaştırmayı amaçlamışlardır.

    Neticede Pervane, Kâf-i Nûr'u kestirir ve bir parçasını Nilüfer Hatun'a rüşvet olarak verir. Öte yandan ahilere de şehrin idaresine karışmamaları karşılığında yine Kâf-i Nûr'dan parçalar rüşvet olarak verilir. Bütün bunlar yaşanırken Anadolu Tatar Valisi Temürtaş, Mısır hakanıyla giriştiği bir cenk esnasında ölmüştür. Yeni Tatar valisi ise Eretna olur. Eretna, Pervane'yi önceden beri tanıyordur ve Eşrefoğlu'nun Temürtaş'a gönderdiği mektuptan ve dahi Kâf-i Nûr'dan haberdardır. Pervane, Kâf-i Nûr'un "Derya'ün - Nûr" adıyla bilinen bir ikizinin olduğunu iddia eder ve Eretna'ya rüşvet olarak onu vaat eder. Aralarında geçen konuşma yine o dönemin dinî yapısı hakkında aydınlatıcı niteliktedir. Müslümanlığı seçen Eretna'ya Pervane hangi mezhepten, Alevî mi yoksa Sünnî mi olduğunu sorar. Eretna, "O işi ulemaya bıraktım" diye cevap verir. 1300'lerin Anadolu'sunda din, devlet yönetiminde ve buna uygun olarak toplumun şekillendirilmesinde ve hatta devletlerarası ilişkilerde ve müttefik bulmak hususunda önemli bir aygıttır.

    Velhasıl, Orhan Gazi gazadan döner. Akşamına eğlence başlar. Hacivat ve Karagöz sahneye çıkmak için hazırlık yapmaktadır. Ayşe Hatun onlara "Bu şehirde doğruyu konuşan bir tek sizlersiniz" der. Çünkü Orhan Gazi'nin etrafına kümelenmiş siyaset ehlinden her biri, Pervane Efendi'den rüşvet yediği için doğruları konuşamaz olmuştur. Nilüfer Hatun'un boynunda, Eretna'nın tacında, ahilerin göğsünde Kâf-i Nûr'dan kesilmiş parçaları gören Ayşe Hatun, Orhan Gazi'ye her şeyi anlatmaktan vazgeçer. Zira rüşveti alan da memnundur bu durumda veren de. Yanı sıra Ayşe Hatun'un en güvendiği kişi, Nilüfer Hatun bile, iktidar hırsı nedeniyle hakikati gizleyip ihanete bulaşmıştır.

  11. Doruk Noktası (Diriliş)
    Hacivat ve Karagöz, sahnede ahilerden Pervane'ye, cami inşaatından Kâf-i Nûr'a kadar ne varsa, her biri hakkında açığa vurulmadık sır bırakmazlar. Eteğindeki bütün taşları, hem de Orhan Gazi'nin huzurunda iki tane "şaklaban" tarafından birer birer dökülen Kadı Pervane Efendi için bardağı taşıran son damla, Karagöz'ün Ayşe Hatun'a olan aşkını bu maşerî vicdanın önünde ilan etmesi olmuştur. Bu noktada Pervane, artık müdahale etmek için Orhan Gazi'den müsaade ister lakin aldığı cevapla apışıp kalır: Sana ne olur Fırıldak? Burada devlet benüm!

    Karagöz kılıcını, yani iradesini bir kez daha eline almıştır. Bu kez animasına kavuşabilmek için kaldırır kılıcını. Ayşe Hatun da Karagöz'ün ilanına karşılık verir; ikisinin elleri, fiziksel olarak buluşmasa da duvara yansıyan gölgeleri aracılığıyla herkesin gözleri önünde buluşur. Belki de gölgelerin buluşması iksirin işidir. Orhan Gazi sorar, "Oyun mudur, yoksa gerçek mi?" ve Hacivat da ona cevaben, "Hemi oyun hemi gerçekdür, aynı masal gibi" der. Nihayetinde Orhan Gazi, "Oyunsa da Ayşe Hatun'u verdim, gerçekse de verdim!" der.

    Orhan Gazi, cami inşaatında dönen usulsüzlükleri öğrendikten sonra ahilere "Ya minare biter ya kelle alırım!" der. Bunun üzerine Pervane ve ahiler bir plan kurarlar. Minare kalıbına dökülmüş çimentoyu gece yarısı boşaltırlar. Zira minarenin inşaat işinden Hacivat ve Karagöz sorumludur ve suç onların üzerine kalacaktır. Orhan Gazi, minare tamamlanmadığı takdirde sorumluların kellesini alma yetkisini de Pervane'ye vermiştir çünkü ertesi sabah kendisi yeniden gazaya gidecektir. Velhasıl minarenin çimentosu su gibi akar. Kam Ana ise bütün gece minarenin yanı başında, harç sağlam tutsun diye, cin çağırıp büyü yapmaya çalışmıştır. Lakin çağırdığı cinler bu kereye gelmemiş ve bu yüzden de Kam Ana yorgun düşüp orada uyuyakalmıştır. Binaenaleyh minareden sızan harcın içinde boğulan Kam Ana, yine o dönemin syncretic yapısına yönelik müthiş bir temsildir. Bir şaman, cami inşaatı başarıyla tamamlanabilsin diye cin çağırıp büyü yapıyor. Sonrasında kabri orada bir türbe hâline dönüşüyor. İşte, 1300'lerin Anadolu'su yalnızca bir sahne ile ancak bu kadar doğru özetlenebilir. Ayrıca minarenin olduğu yerde bir şamanın mezarının olması da Türklerin eski inançlarını artık bütünüyle terk etmeye başladıklarına bir gönderme olarak yorumlanabilir. Fakat şaman ölse bile minarenin de harcı tutmamıştır. Ne Şamanizm ne İslam… Yani bahis olunan syncretic yapının görsel bir temsilidir bu sahne.

    Hülasa, Pervane aynı gece Çoban ve adamlarına Hacivat ve Karagöz'ü derdest etmelerini emreder. Cezaları ise idam olacaktır.

  12. İksir ile Dönüş
    Karagöz'ün idam edileceğini öğrenen Ayşe Hatun, Nilüfer Hatun'dan çaresizce yardım ister. Nilüfer Hatun ise "Şaklabanlık yalnızca sultana gösterilir" deyip yardım etmeyi reddeder. Zira Hacivat ve Karagöz, devlet içerisindeki rüşvet ve yolsuzluk zincirini bütün Bursa halkına hiciv yoluyla ifşa ve ilan etmiştir. Minare harcının tutmadığını öğrenen Karagöz, "Anam yok, büyüsü yok; sır tutmaz!" der. Cami inşaatının olduğu yerde idam edilecek olan Hacivat ve Karagöz'ün hâli, meydandaki halk için yine bir temaşa hüviyetine bürünür; lakin bu kez "güldürüklü" değil "ibretlü temaşa" olur. Hacivat kurnazlığını kullanarak kendilerini idamdan kurtarabilmek için türlü yollar dener. Karagöz'ün Müslüman olmadığını ve böyle ölmemesi gerektiğini söyler. Çoban ise "Bir kâfir eksilir işte, iyi ya!" der. Hacivat kelleleri uçurulmadan önce "Korkma Karagöz'üm, senin göbek deliğin yoktur zaten, yaşamamışsın ki ölesin" der. Aslında bütün hikâyenin özeti bu cümledir. Ne Karagöz'ün ne de Hacivat'ın göbek deliği vardır. Dolayısıyla onlar zaten hiç yaşamamışlardır. İdam sonrasında ise kalabalıktan bir ses yükselir: Söz dinlemeyenin hâli budur!

    Ayşe Hatun atıyla meydana gelir. Fakat yetişememiştir. Sonrasında Kam Ana'nın mezarına varır. Kam Ana ile ilk tanıştıklarında ona fal baktırmıştır. O zaman Kam Ana, Ayşe Hatun'a, artık ihtiyacının kalmadığı bir nesneyi kendisine verirse dileğinin gerçek olacağını söylemiştir. İşte şimdi, Ayşe Hatun Kam Ana'nın mezarına boynundaki haç kolyesini bırakır ve "Tarih tekerrür etsin. Anda belki başka dilekler gerçek olur; başka yollar, başka çareler bulunur" der. Sonrasında Bacılar Teşkilatı'nı dağıtıp pusatlarını teslim eder ve şehri terk eder.

    İdamı penceresinden izleyen Küşteri, belki de bulaştığı işlerden ve idama sebep olmaktan duyduğu pişmanlıkla Hacivat ve Karagöz'ü bir "gölge" oyununa dönüştürüp ölümsüz kılar. Hacivat ve Karagöz'ün iksiri "gölge"dir. Buna göre gölge oyunundaki perde dünyaya örnek teşkil eder. Perdenin arkasındaki mum ise ruhun ışığıdır. Kuklalar ise ete kemiğe bürünmüşlüğün, âdemin vücudunun hâlidir.

    "Bu ruh ışığı, onları artlarından aydınlattıkça cisimler ve vücutlar bu dünyada görünür olurlar. Işık sönünce vücut kaybolup gider, geriye bomboş bir dünya kalır."

Sonuç
Anlatılan hikâye 1300'lü yılların Anadolu'sundaki yerleşik toplum ile yörüklerin; şehir kültürü ile göçerevli kültürünün; farklı etnik, kültürel ve dinî unsurların çatışmasını merkeze alıyor. Bu çatışmaların yanı sıra, dönemin devlet aygıtlarının ve devlet destekli kurumlarının iktidar yolunda kimler tarafından ve nasıl kullanıldığına dair önemli çözümlemeler mevcut. Ayrıca müstakbel bir merkeziyetçi imparatorluğa temel teşkil edecek olan toplumsal yapının ne derece heterojen ve syncretic olduğunu çarpıcı örnek ve temsillerle gözler önüne seriyor.

Hikâyeden şahsî olarak çıkardığım ders ise şudur: Kötülük ne kadar kolektif olursa, telafisi de o kadar zor olur.
[1] Halil İnalcık, "Osman Gazi'nin Nicaea Kuşatması ve Bapheus Muharebesi," Osman Gazi ve Dönemi, 14.


Kaynakça

  • Akay, Ezel. Hacivat Karagöz Neden Öldürüldü?. İstisnai Filmler, 2006.
  • Campbell, Joseph. The Masks of God: Creative Mythology. New York: Viking Press, 1968.
  • İnalcık, Halil et al. Osmanlı İmparatorluğu'nun Kurucusu Osman Gazi ve Dönemi: Sempozyum Sonuç Bildirileri. Edited by Kadir Atlansoy and Sezai Sevim. Bursa: Bursa Kültür Sanat ve Turizm Vakfı Yayınları, 1996.