​Herşeyden önce bir merhaba demek istiyorum, öyle ki uzun zamandır yazmıyor hatta siyaset koşturmacasından okumuyordum da ...

24 Haziran sonrası okumaya verdim kendimi, yazmak için bir fırsat kolluyordum ki Oğuzhan Saygılı hocam Ahmet Turan Tiryaki beğin 'Güvercinköy' adlı kitabını değerlendirme yazısı karşılığında hediye edince işte dedim yazmak için bir fırsat. Bu fırsattan laf açılmışken Oğuzhan hoca ve arkadaşları TÜRKAV GAZİANTEP adına Facebook üzerinden her hafta kitap bağışı yapıyor. İyi bir istatistik ve özenle yaptıkları bu muazzam işi takip etmenizi öneririm... https://www.facebook.com/GaziantepTURKAV/posts/2274333456129537 

...

Güvercinköy'ü okurken her hikaye de hikayenin kendisi oluyordum. Regrette Rien'ı okurken Paris'te içilen çayın ortağı, şarkının hikayesinin dertdaşı oldum. 

...

Cemil beyin, Saide hanıma:

"Saide,sana biraz tanbur çalayım mı ?

Teklifindeki mahcubiyetini kendime eviriyor, eşime: "Pınar sana şiir okuyayım mı?" dediğimde "O dertteydim!" deyişi aklıma geliyor. Saide hanımla Cemil beyin ayrı dünyaları ve bütün bunlara rağmen birbirlerine bağlılıkları sevgili eşim ve beni yansıtıyor, bir o kadarda duygulandırıyordu ... 

...

Chopin'i anlattığı Karadut Suyu hikayesinde 'Chopin-Spring Waltz(Mariage d'Amour)' parçasını açtım, kulaklığımı takıp bulunduğum mekânı o anlık terkettim ! Mustafa Bostan kardeşime anlatır gibi okudum hikayeyi. Mustafa sever çünkü naifliği, inceliği ... O kadar ince bir hikaye ki huzuru yansıtıyor.

...

Hele Müslüm Baba hikayesi, bizim Selami'yle oturduğumuz anlar geldi aklıma. O her defasında yeni piyasaya sürülmüş MP3 çalar telefonundan açardı bir Müslüm Gürses şarkısı. Ben Duman grubundan bir şarkı isterdim, ufaktan kültür çatışması yaşar ve sonunda o kazanırdı. Öyle ki o kavgalardan onun zaferle ayrılmasına sevinmiş ama Müslüm Baba'yı bu hikayeyi okurken dinlediğim şevkle dinlemediğim için pişman olmuştum...

...

Sıdkî Baba;

"Moskof mekân tuttu Erzurum Kars'ta
Ümmeti Muhammed kederde yasta
Enver Paşa'yı da gördük Sivas'ta
Elinde yamçısı başında kalpağı"

Diyor, ben kitabın o sayfasını diğer sayfalardan daha da kırıştırıyordum ki hem çabuk bulayım, hem de okunmuşluğun eskiliğin hissini, Aşk Atına Süvar Olan Âşıklar'ın ölünceye kadar yorulmadığını bu kırışık sayfalar da yansıtayım istiyordum ...

...

Lazzat'ın her yaşını, 'Altınay'ın Mumları' yakmasını hevesle okurken, Lazzat'ın milleti uğruna verdiği can da canımdan bir parça kopuyor, kızıma sarılıyor, gözümden düşen yaşlara eşimin gülmesiyle ancak kendime geliyordum.

...

Almas'ın karısı Ziver'le verdiği Hürriyet mücadelesini dudaklarımı ısırarak okuyor ve sonunda Almas'ın çocuklarına verdiği isimler de ruhum kabarıyordu !

Öyle ki yurt(Azerbaycan)özleminin yansımasını çocuklarına ad koyan Almas'ın ikizlerinin birinin adı Yurdavar, diğerinin adı Eldegez...

...

Nagima'nın Törekul'u beklemesini iç çekerek okuyordum, Törekul'un ölüm haberi geldiğinde öyle bir hisse kapıldım ki 'Kalbim Çok Ağrıdı'

O Törekul'ki; "Korktuğumu gösterirsem, bütün cesurları ben öldürmüş olurum." diyor, ben irkiliyordum...

...

Muallim beyin teşkilatçılığına imreniyor, Mir Sabir'in heyecanını kendime benzetiyordum.

Esaretin yıkılacağına inanan binlerin Bakü'nün ortasında 'Çırpınırdın Karadeniz' türküsünü söylediğini okuduğumda o anı o kadar içlenmiştim ki masanın üstündeki sağ elim kendiliğinden Bozkurt işareti şeklini almıştı, Muallim beyler var olsun, o gece 'Rüya Gibi Bir Gece' yaşadık ...

...

Güvercinköy hikayesini anlatmayacağım, çünkü anlatamam, çok klişe ama 'anlatılmaz, yaşanır'

Dilimin döndüğünce ele aldım, 'Canandan Uzak', 'Kırmızı Ayakkabı', 'Ah-Vah' gibi daha bir çok hikayeyi es geçtim, 'Manas'ın Yeniden Doğumu' adlı hikayeyi ayrıca okuyun...

Tekrardan minnetle 'GÜVERCİNKÖY' okunsun, Tiryaki'ler var olsun ..