GÜNLERCE YANINDAN GEÇTİĞİM HALDE FARKINA BUGÜN VARDIĞIM BU GÜLDEN ÖZÜR DİLİYORUM

Bazen çevremizdeki güzelliklerin sıradanlaştırdığımız şeylerden ötürü kıymetini bilemediğimiz anlar olur. Sağırsındır, görme engelli, duyarsızsındır, kendinden uzaklaşabildiğin ölçüde anlamsızsındır da. Böyle zamanlarda başını çevirip görmen gerekenleri ne var ki göremezsin. Göremediğin şey için müteessir olursun. Neyi kaçırdığının bilincini üstlenmen adına sabit alışkanlıklarının sınırlarını zorlamalısın diyeceğim; fakat bu öyle kolay halledilecek türden değil. Kimi ayrıntılar vardır ki sıklıkla gelip geçtiğin sokakta, oturduğun dairenin bina girişindedirler veya her seferinde adımladığın başka alanlarda. Ne yazık ki tekrarlarımız, çoğunlukla yaptıklarımız(örneğin başımızı kaldırıp sağa sola bakmadan yürümek! Sen, buna "at gözlüğü" deyiver) dolayısıyla inceliklerin, önem arz eden önceliklerin varlığından habersiz kalırız! Detay isteyen kimi çiçekler de haberdar olamadıklarımızdandır. İlgi isteyen, salt yağmur ve güneşle yetinmelerinin haksızlık olabileceğini düşündüğüm çiçeklere ne demeli? 

Çiçekler; tartışılamaz ihtişama ettikleri ev sahipliği ile bizleri mutlu kılmadaki rolü, hayatımız üzerindeki olumlu etkisiyle bilinirler. Huzur veren, iç açıcı niteliği, barışçıl bir yaşamın sembolünü yansıtmaları hasebiyle varlıklarını korurlar. Çiçekler; konuşmadan sağlanan iletişimin en güçlü silahlarıyla yaşadığımız dünyanın içinde yer alan ender duygu araçlarındandır. Yaydıkları elvan kokuların çekim gücünü biz insanlar için adeta bir büyü temeliyle var ederler. Aynı zamanda güzeldirler, güzellik iksiriyle kuşatırlar algılarımızı. Çiçekleri güzelleştiren özellikler ki, insanların hissiyatında gözle görülür, elle tutulur somut durumları hasıl ederken ruhen de bir takviye sağlarlar..

Bir çiçeğin doğadaki zarafeti, taşıdığı iyimser mesaj ve manası; insanları etkileyerek işyerinde, ev içinde, korunaklı balkonlar ve cam kenarlarında kendine yer bulmuş ve insanlarla içli dışlı bir ilişkinin özünü oluşturmuştur. Zamanla stabil mevkilerinden öteye geçmeleriyle kişiselleşen yönlerini sergileyerek öne çıkmışlardır. Değer verdiğimiz kişilerin mutlu gününü paylaşmaya gidemediğimizde, bizim yerimize bize dair hisleri paylaşmak için sevdiklerimizin yanında bulunur çiçekler. Sadece mesut günlerde değil elbet, matem günlerinde de taziyeye giderler. Baş sağlığına gönderilen bir çiçek, baş sağlığı için başı, gövdesiyle yas evine iştirak edemeyenlerin dili olur, suskun suskun bir köşede konuşlansalar da aslında en konuşkan kişi kadar laf sarf eder, görevini layıkıyla yerine getirirler. Yalnızca çiçektirler deyip hafife alınamayacakları gerçekle yıllardan beridir değişmez yasalar gibi ilkelerine sadık kalmışlardır..

Bir de kadınları bahtiyar kılan, kadınların çehresinde tebessümle beliren neşenin de kaynağıdırlar. Çiçeklerin lisanını, duyusal derinliğini fevkalade hisseden kadınlar, kendilerini onlarla bir bütünün içindeymişçesine yeşertirler. 

Kokusuyla harikalar yaratan şebboy ve küstüm çiçeği, öteki adıyla mimoza çiçeği hangi kadından hayır cevabını alabilir? Değer düzeyleri zevke ve renge göre değişebilir. Kardelenlerin diğer çiçeklerle mevsimsel yarışına baktığımızda, kardelenler ilk açan çiçeklerden biri olma farklılığını gösterse de bir kadının gönlünde en erken açan çiçek, en çok sevdiği çiçek değil midir? En çok sevilen, sevilenlere rağmen, kadınların yaşamında her çiçek özel, güzel ve şirindir. Milyarlar verseniz de bir çiçeğin vereceği hoşnut edayı veremeyeceğiniz kadınlar mevcuttur. Bu kadınların tabiatla kurdukları bağ; anne, baba, kardeş, eş ve sevgilileriyle kurdukları bağa benzer. Onların ömürlerinde reddedecekleri belki son şeydir çiçekler. Ki bazıları çocuklarıyla dertleştikleri gibi saksı, vazo, çayır bayır, ovadaki çiçeklerle dertleşirler. Onlar kırıldığı, solup çürüdüğünde kadınlar da üzülürler. Emekle vicdani tutumla yetiştirdikleri çiçeklere neredeyse bir kimlik biçer, onların hüviyetlerini himaye altına alırlar.

Kadınlarda hassasiyet çiçeklerin hassasiyetini özetler, bu yüzdendir ki; kadınları çiçeklerden ayrı düşünemedim ben!

...

Farkına varamadım mı senin? Sevdiğim kadına giden yolları önüme serdin de ilişmedin mi gözüme günlerdir? Nasıl yaptım ben bunu? Kapılar açılır kapanır, cemalim asfaltın karasına düşerken hiç mi odaklanamadım nazına? Bu sabah mı görecektim seni ah sevgilime ulaşan frekansın adresi? Yine de geç kalmadım mı sana? Tomurcuklandığın günü çok geride bıraksam da yani ertelenmedim mi saydam bakışlarına? Kime yenildim de çöktüğüm yerden kalkmayı beceremedim? Oysa senin bana söyleyeceğin çok şey vardı tomurcuklandığında her bir minik yaprağın! Zararın neresinden dönersek dönelim kâr mıdır diyorsun? Haydi gel, yanımda dur; bana aşka dair felah sözler ediver mi diyorsun? Ah nasıl da kaçırdım gönlümün uçağını, şimdi geri dönmek, seni aynı yerde bulmak mümkün mü, o küçücük hâlini gözlemleyebilmenin imkânı var mı? Olan oldu, elimizdekiyle mi yetinelim? Öyle ki şu anda güle dönüşünü sahiplenip mi devam etmeliyim sana duyduğum aşka? Denizin mavisinden çıkıp gelen yelleri kavrayan nadide dalların, efsunlu gövden ve toprağı yudumlayan köklerinle yan yana, göz göze mi olmalıyım? Olmalıyım, her ne olursa olsun kendi tezimi çürütüp baş ucunda bitmeliyim bundan böyle? Layık olduğun yere, kalbimin bahçesine dikmeliyim seni. Örselense de zaman, onca baharın kadrini bilemesem de artık ânın tadını çıkarmalıyım! Düşüncelerimin ritmindeki nabza, hayallerimi feda ettiğim kadına giden yolun senden geçtiğini işittim, işittiklerimi sezdim, sezdiklerimi tattım, tattıklarımı sindirdim..

Açılırsın uçsuz boşluklardan daracık dünyalarına insanların. Sevindirir, güldürür, tozpembe semalarda bir derinlik gibi okşarsın yüzlerini sevenlerin gül çiçek!

Bilirim, kızıl şarkılarını söyler bana ufkun. Kokusuyla içimi titreten manayı kovalar. Sever beni doğayı sevdiği, gri şebnem tanelerine sarındığı kadar..Biraz masaldır gül çiçek, biraz belgesel. Biraz uyutur, biraz uyandırır beni. Rüzgârları var şafaktan teslim alıp akşamın moruna emanet ettiği. Caddenin kalabalığından geriye eritilmiş insan ve korna sesleri..

Konuşur benimle, böğründen geçenlerin tuzunu saçıverir. Bal bal birikir sonra, avuçlarımdaki polenlerin adıyla anılır. Azıcık kovalarım onu; kuş tüyü, pamuksu dokular arasında havalanırız, arşı kucaklayan bulutlarımızın devleştiğini görürüz, ardından damlarız sulusepken toprağın ciğerimsi yüzeyine..

Serçelerin hürriyetiyle tanıştırır bedenimi, çıkarız kanat kanat, umudun kimseye yâr etmediği yükseklere. Kuşbakışı mesafelerden aşk bakışlı, can bakışlı düşler toplayarak döneriz. Yuvamıza gireriz, buraya, tertemiz sıcaklığına evimizin, tutkumuzun..

Sırtımdaki yükü, stresimi alır; hiç ummadığım refahın saadetiyle baş başa bırakırsın vücudumu. Sevginin rengârenk, sempatik ısısında parmak uçlarımı gıdıklayan nefesinle raks ederim. Sürüklenirim sadeliğinde, dalga dalga, yakamoz yakamoz çarpar geçerim sularına. Kıyıda bekler yolcularımı mutluluklar, kum gibi..

Severim, çağlara sığmaz kalbimin atışları. Baştan sona, doğurgan sırrın ilmeğini çözerim. Süzerim incelen yapısını anlamın, oturur dizimin dibinde kelepçesiz ümitlere uzanan heyecanım. Sıfırlanan kaygının duraklarında boy gösteren eşkalim gayri özgünlüğüne tutunur, meftunu olduğu neşesine, çırılçıplak şefkatin nizamına adanır..

Akşam olur, kararır hava; sıradışılığınla yüzleşirim dört duvarı yaran, krem rengi perdelere vurup yayılan lambanın ışığında. Aklını unuttuğu yere, binanın merdivenlerine yürür; odam dışarı çıkar, serabına dokunur, şanını sayıklar ve kucaklar dolusu sevda pıtırcığını peşine takar getirir. Getirir seni bana gül çiçek. İmtiyaz dağıtan asaletin çizdiği portreye yaslanır sadakatim. Bir çiçek, pırıl pırıl bir kırmızı güldür aşk, yangına gidilen körük misali çoğalır çoğalır, belki benden de fazlasıdır seni sevmenin tanımı. İyi ki oradaydın; o metruk sihrin büzülü sancısını yok eden yerde, yeniden başlayanların meskeninde..!

Sen ki bugün, bin yıl yaşamış da hiç solmamış gibiydin! Hiç kimselerin esir alıp buruşturamadığı, yozlaştıramadığı kadar güçlü, kaliteli ve bağımsızdın. Bir kırmızı gülün yönettiği evrensel ölçü, sen insanlığın istiklâliydin bugün gül çiçek!


Engin Yeşilyurt