Gökyüzüne rağmen özgürlük diyenlerin gökyüzüne bir katkısı olamaz; ancak duvarlara rağmen özgürlük isteyenlerin duvarlara katkısı mümkündür.

İdeolojik duvarlarımız olduğuna dair pek çok yerden pek çok kere eleştiriler aldık, alıyoruz. Savunma mekanizması gereği, bu eleştirilerin sonrasında duvarlarımıza biraz daha sahip çıktık. Daha evrensel, daha hümazmacı bakış açıları edinmemizi salık verenler oldu. Buna karşılık onlara daima mensubiyet şuurunu ve mensubiyet hissettiğimiz yapıların mükemmelliğini anlatmak çabasında olduk. Onları mensubiyetsiz ilan ettik ve neredeyse suçladık.

Esasında fıtrat gereği inanan - inanmayan, kabul etsin ya da etmesin her fert mensubiyetler taşır kendinde. Evrensellik iddiası güdenler de zihinlerindeki evrensellik boyutuna mensubiyet hissederler. Zaten eleştirdikleri de onların gözünde etnik; bizim gözümüzde (ve esasında da) kültürel olan millî mensubiyet fikirleridir. 

Buradan hareketle temel iddiaları olan meseleyi irdeleyelim: Güya evrensel fikirler insanlığın tamamına yönelik kazanımlar peşindedir. İddia noktasında haklı olabilirler; yalnız ideallik noktasında ne kadar geçerliler? Meselâ insanlığın geneli ortak değerler etrafında mı yaşıyor ki ortak değerler etrafında toplanılabilinsin. Bu çıkarımlar yıllar boyunca örneklendirildi ve artık basitleşti. Bunları tekrarlayıp, kültürün önemini tekrar tekrar kanıtlayıp evrenselliği yerden yere vurduğumuz zannıyla yazıyı noktalayacak değiliz. Zaten derdimiz de evrensellik meselesi değil. Asıl meselemiz mensubiyete karşı olanların ve olmanın faydasızlığı. Bu tip bakış açısı sergileyenler boşluğa nişan alıyor, çölde suyla işaret bırakıyorlar.

Pek çok özlü sözle mensubiyetin önemi vurgulanmıştır. Bizler de bunları sık sık tekrarlarız. Mensubiyet şöyle önemli böyle mükemmel bir olgu, der dururuz. Öneminden ziyade gerekliliğini ön planda tutacağız. Hatta zorunluluğunu...

Felsefe sorularla, bilim iddialarla ilerler. Sözgelimi bir soru etrafında tefekkür eden feylesof sorusunun çevresine mensuptur. Aynı şekilde tezinin peşinde icraat yapan bir bilim adamı tezinin iddiasına ve o iddiayı paylaşan gruba mensuptur.

Aynı takımı tutanlar, aynı renkleri sevenler, solaklar, 42 numara ayakkabı giyenler, albinolar, Edebice okurları, Ülker çikolatalı gofret sevenler, Tofaşçılar... ve sair olarak binlerce sayfa dolduracağımız miktarda mensubiyet sayılabilir. İşte ideolojik manada da en az bir şeyi paylaşanlar bir mensubiyet grubu oluşturur. Bu demek değildir ki hepsi yüzde yüz aynı düşünsün. Tıpkı Tofaşçılardan kiminin basık, kiminin takozlu binmesi gibi... Kiminin Cms 40, kiminin Borbet takması gibi... 

Mensubiyet hissedenlerin aynılaştığı ve farklı fikirler ortaya koyamadığı iddiası da vakidir. Oysa mensubiyeti olanların en azından sınırlandırılmış düşünce alanları vardır. İhtisaslaşmanın gittikçe önem kazandığı günümüzde genel bir düşünce sahibi olmak ve genel fikirler taşımak iddiası ne kadar ciddiye alınır? Evet Tofaşçıyım ama geniş taban ince yanak lastik seviyorum. Bir diğeri de fabrika çıkışını tercih ediyor... 

Aynılaşma noktasında da ortak değerlerin paylaşımı, paylaşılan değerlerin kümülatif ilerleyişine müthiş katkılar sağlar. Oysa devamlı bir mensubiyet taşımayan insanların bir araya gelme şansı ve ortak bir şeyler üretme şansı nedir?

Temelde mensubiyet hissinin insani olduğunu belirtmiştik. Bununla birlikte sosyal bir yönü de vardır. İnsanın toplum içinde insan olduğu ve sosyal oluşu artık tartışılmaz... O halde insanın insanlık sıfatını kazanışı dahi bir mensubiyet içeriyorken bizim daha özel mensubiyetlere yönelip bir de bunların üzerine emek sarfedip fikirden ideoloji noktasına taşıma gayretimiz neden yanlış görülüyor? 

Gökyüzüne merdivenle çıkılmaz, gökyüzünün ölçüsü metre ile ölçülmez; ancak gökyüzünde belirlediğin bir noktaya merdivenle dahi olsa önünde sonunda ulaşırsın, gökyüzünde sınırlarını belirlediğin iki nokta arasını önünde sonunda metre ile dahi olsa ölçebilirsin. 

Neticede sınırsızlık insan ötesidir. İşte ideoloji de fikri anlamda çizdiğimiz sınırlardır. Bu sınırların içersinde düşünmenin yararlılığından ziyade mümkünlüğü dikkat çeker. Düşünmenin mümkünlüğü... 

Sınırsız düşünme iddiası ütopik olarak belki kabul görebilir; ancak hergün başka bir sınır dahilinde işçilik yapanlar iflah olmaz patinajcılardır. Bunlar ilerleme kaydedemedikleri gibi devamlı kendi altlarını oyarlar. İlerleme zannettikleri kazanımları(!) kendi altlarını oyarken ortaya çıkan sarsıntılardan başka bir şey değildir. 

Toplumun geneline dair koca koca cümleler kuranlar, geneli kazanmaya yönelik mensubiyetsiz politikalar koşturanlar, önce duvarlarınızın içine sahip çıkınız.

Deli