Zil çaldı, koşar adım açtım kapıyı ve gelenin kim olduğuna bakmadan tekrardan döndüm evimin mutfağına . Çünkü gelenin kim olduğunu biliyordum. Az sonra kapıdan Kayhan'ın sesi duyuldu.

- Reis hırsız girse ruhun duymayacak valla.

Kayhan sempatik bir gençti. Saçlarının her zaman bir bölümü kalk gidelim der, diğer bölümü otur oturduğun yerde ne b.k işin var derdi. Dağınıktı ama yakışıyordu bu hal ona. Kulağında küpesinin eksik olduğunu hiç görmedim. Yani bir çok kızın oldukça hoşuna giden entelektüel fırlama imajı Kayhan'ın üzerine cuk diye oturuyordu. Tek kusuru vardı: Beraber yaşadığı her kıza âşık olduğunu sanmak ! Seslenmiştim Kayhan'a mutfaktan.

- Gel birader gel şahaserime bak.

Cevapladı uzaktan.

- Ne şaheseri abi ?

Yaklaşık on beş saniye sonra Kayhan yanı başımda bitti. Benim gözlerim mutfağın tezgahında duran yeşile bezenmiş cam kavanoz daydı. O ara kavanozu elime alıp kaldırdım ve Kayhan'a sordum:

- Kardeşim sence ne bu ?

Kayhan da meraklandı, elimden aldı yeşile bezenmiş kavanozu dikkatlice süzdü içerisindekini.

- Abi bi ot çeşidi galiba.

- Bilemedin oluum...Bu ne biliyo musun?... Kuru fasulye !!!

Bu sözü söylememle beraber Kayhan anında tiribe girdi.

- Abi bi git ya...Ben, derdim var konuşmamız lazım diye yanına geliyorum, sen beni dalgaya alıyorsun.​

Kayhan, kavanozun içerisindekinin kuru fasulye olduğuna gerçekten inanmamıştı.

- Olum yüzyılın buluşu lan bu !!! Kavanozun içerisinde kuru fasulyeyi taze fasulyeye dönüştürdüm.

- Abi ne diyosun sen yaa.

Mutfağın tezgâhına oturdum, anlatmaya başladım.

- Birader geçen gün canım kuru fasulye çekti, anneme telefon açtım. O da fasulyeleri önce suda beklet dedi. Ben de canım her istediğinde elimin altında pişmeye hazır kuru fasulye bulunsun diye, kavanozlara doldurdum kuru fasulyeleri ve üzerine bastım suyu. İşte birader bu mantıkla ilerlersen bir ay sonra elde edeceğin sonuç bu.

Kayhannumaracıktan sinirli bir ifadeyle ellerini çırptı alkış tuttu.

- Tamam abi mükemmel bir sonuç elde etmişsin, Alkışlıyorum seni! Benim konuya dönelim mi artık? Derdim var diyorum sana ya. Yemişim kuru fasulyeyi.

O konuşurken benim gözüm buzdolabındaydı.

- Dur birader asıl sonucu söylemedim. Asıl sonuç şu ki : Karnım aç ve yine evde yumurtadan başka hiç bi şey yok. Bu kuru fasulyelere güvenmiştim lan ben.

Kayhan aniden sinirli hareketlerle mutfaktan koridora doğru bir iki adım atıp geri döndü.

- Tamam abicim yumurtayı da ben yapayım ama yeter ki benim konuya gelelim artık akıl danışcam sana.

Birden sevindim

- Vay kardeşim benim. Seviyorum lan seni... Çayda koysana birader senin konuyu konuşurken içeriz.

Bunları söylerken ben oturma odasına doğru yürümeye başlamıştım bile. Kayhan arkamdan bi şeyler mırıldandı ama çok kulak asmadım. Oturma odasının masasında çaydanlığı ve çay bardaklarını koymak için yer açtıktan sonra döndüm Kayhan'ın yanına. Döndüğümde yumurtam hazırdı. Ayakta yemek yemek de benim alışkanlıklarımdan birisi. Hemen kopardım bir parça ekmek bandırdım yumurtaya, tam ekmeği ağzıma götürmüştüm ki Kayhan dayanamayıp derdini söyledi. Yüzünü dökerek konuştu.

- Abi ben kızdan ayrıldım

Ekmeği ağzıma atıp yuttuktan sonra, hiçbir zaman, hiçbir yerde, hiçbir şekilde, hiçbir işe yaramayan o malum söz, tüm rahatlığımla çıktı ağzımdan.

- Sittir eeet başkasını bulursun.

O an Kayhan'ın yüzü öyle garip bir ifadeye büründü ki bunun tarifi yok sanırım. Gülmekle ağlamak arasında bi şey. Onu öyle görünce gülesim geldi fakat tuttum kendimi.

- Kardeşim, demek ki senin için hayırlısı o kız değilmiş. Her zaman böyle düşün. Demek ki Rabbim sana daha hayırlısını gönderecek.

Bu bilgelik dolu sözlerimden sonra Kayhan ayağa kalkarak beni tekrar alkışlamaya başladı. Sonra gayet ciddi bir ses tonuyla sordu:

- Reis kitapsız sokağa çıkmayan adamsın. Ayrılık konusu hakkında kurabileceğin en etkili cümle bu mudur yani ?

Gayet net cevap vermiştim Kayhan'a

- Budur kardeşim...Meselâ kitap evlerinde kitaplar kategorilerine göre ayrılır: Tarih, siyaset, araştırma, şiir, aşk romanı, falan diye. Ben bu saydıklarımın içerisinde hep ilk ikisine uğradım, sonuncusuna uğramışlığım yok benim.

- Abi bilseydim annemi arardım valla o da aynı şeyleri söylerdi.

- Sen gelmeden önce durumu anlatsaydın ben sana anneni araman gerektiğini onun da sana benim kadar yardımcı olabileceğini söylerdim...Hadi çay içelim.

Ben çaydanlığı aldım, o bardakları. Çaylarımızı doldururken Kayhan'ın sürekli telefonuna bakması dikkatimi çekti.

- Hayırdır birader gözün telefondan ayrılmıyor.

- Abi boş ver sen telefonu falan ya... Ne yaparsam ben bu kızı tekrar kazanıp kendime bağlayabilirim sen onu söyle. Evlenmeyi düşünüyordum ben bu kızla.

Ben de oturdum masaya ve nihayet çay muhabbetimiz başlamış oldu.

- Olum siz neden ayrıldınız ki.

- Belli bir sebebi yok abi. Anlaşamıyoz, iletişim kopukluğu var. İletişim kuramıyoz.

- Ulan iletişim kuramadığın kızla niye evleniyon?

- Of abi amma sorguluyorsun ya. Evlencem veya evlenmeyecem boş ver sen bunu. Kız bana postayı koydu mu koydu, gururum kırıldı mı kırıldı ona bak sen!

- Savaş artık başladı diyorsun yani.

- Aynen öyle abi.

Bu sefer ses tonuma gerçekten ciddi bir karakter yerleştirdim.

- Sen ilk önce o elindeki telefonu bi kapat kardeşim.

Kayhan bu sözüme şaşırdı tabi ki.

- Abi, ya ararsa ?

Gülümsedim, göz kırptım.

- Olum amaç o zaten. Arasın ulaşamasın. Kaçan kovalanır kardeşim, eski taktiktir bu.

Kayhan biraz mırın kırım ettikten sonra telefonunu kapattı. Fakat telefonu kapatmak yetmez dedim. Şimdi sen gece dayanamayıp mesaj atarsın diyerek aldım telefonunu elinden. Elbette sormadan edemedi.

- Abi, bu işe yarayacak mı ?

Yine gülümsedim.

- Sabah telefonunda ondan mesaj geldiğini göreceksin. Sabahı bekliycez.

Bütün gece çay eşliğinde sohbet ettik. Nihayet gecenin ilerleyen saatlerinde ben odama çekildim, o film falan izledi. Sabahı bekliyorduk. Açıkçası ben de meraklanmıştım.

ERTESİ GÜN

Uykuyu sevmeme rağmen ne hikmetse o gün erken uyanmıştım. Kayhan uyanmadan sahanda yumurtamızı hazırladım. Baktım ki bizimkinin uyanacağı yok, uyuduğu odaya doğru bağırdım:

- Kalk birader kalk telefonu açacaz !

Gerçekten işe yaramıştı telefonu hatırlatmam beş dakika geçmeden Kayhan kahvaltı masasına damladı. Telefonunu masaya bırakmıştım. Geldiği gibi telefonu eline aldı. Ben ise kahvaltımı yapmakla meşguldüm. Tam yumurtanın sarısına ekmeği bandıracaktım ki Kayhan'ın sevinç nidasıyla irkildim, eli neredeyse yüzüme çarpacaktı.

- Çak reis çak !İşteee buuu ! Mesaj gelmiş ağaa...İntikam, intikam, intikam !

Hemen çakıştık. Kayhan, evin içerisinde sevinç turu attıktan sonra aklıma mesajı okumadığı geldi ve seslendim.

- Birader mesajı okusan artık.

Anında açtı mesaj kutusunu ve heyecanla okumaya başladı.

" Aradım seni ve telin hep kapalıydı. Ne yani kaçan kovalanır diye mi düşünüyorsun? Seninle olmayacağımı bir kez daha anlamış oldum. Çok aptalsın ve çok çocuksun. Hoşça kal. Lütfen bir daha görüşmeyelim beni arama !"

Kayhan mesajı okuduktan sonra benim dilimden refleks olarak tek kelime süzüldü.

- Hassittiiir !

O kısa süreli bir şoktan sonra konuştu.

- Oha lan! Kız bana resmen kapak yaptı!

"Cık" dedim Kayhan'a "Aklı ben vermiştim, kız bilmeden bana kapak yaptı!"

Kayhan, ister istemez gülümsedi.

- Reis, ben sana ne diyeyim ya nasıl bir akıldı bu böyle.

Yarım kalan işimi tamamlayıp yumurtanın sarısına bandırdığım ekmeği yutarken, kendimi savunma ihtiyacı duydum. Sesimi de yükselttim biraz.

- Birader ben sana demiştim bu taktik eski diye. Eskimiş işte. Senin kız da duymuş bu numarayı. Yemedi yani ben ne yapayım!

Kayhan, kendi kendine söylenmeye başlamıştı bile " Ben, böyle taktiğin eskisini,yenisini, ölüsünü, dirisini...." Biraz mırıldandıktan sonra gene gülümsedi.

- Yok yani reis, sen böyle hani ciddi ciddi babacan bi tavırla "Şu telefonu ver bakayım" falan dedin ya ben de gerçekten adam bu işi biliyor diye düşünmüştüm.

Baya güldüm bu sözüne. İşin ilginç tarafı, sanki ilk verdiğim akıl çok işe yaramış gibi Kayhan tekrar benden akıl istedi.

- Abi neyse bunu denedik olmadı, kız bize kapağı yaptı gönderdi. Şimdi bu durumu kurtarmak için ne yazmalı.

Hemen cevapladım Kayhan'ın sorusunu.

- İt gibi seviyorum. Çok pişmanım. Allah benim belamı versin yaz ve anında gönder.

Bu defa Kayhan iki elini öne doğru savurarak konuştu.

- Yuhh abi yuhh ! Bari Reis'in yanındaydım şarjım yoktu falan yazayım.

Gülümsedim.

- Yemez olum yemez. Şarjın yoksa Okan'ın telefonundan arasaydın der ikinci golü yersin. Bu maç kaybedildi, ya kabul et büyüksün de, ya da artık kulübemize dönelim.

Numaradan yüzünü astı Kayhan, numaradan diyorum, çünkü hala gülümseme vardı yüzünde.

- Reis ben sana ne diyeyim.

Çayımdan son yudumu aldım kalktım masadan.

- Ben sana bi şey diyeyim mi ?

Tüm şımarıklığıyla cevapladı sorumu.

- Söyle reiisiiiiimmm. Aşk doktorum benim.

- Kalk hadi, evin içerisinde bunaldım. Bu çayda olmamış zaten. Çay bahçesine gidelim. Açık hava iyi gelir. Orada konuşuruz.

Yürüdük çıktık evden. Yol boyunca Kayhan "İntikam, intikam, intikam" diye söylenip durdu...

ÇAY BAHÇESİ

- Reis ben sana bi şey söyleyeyim mi ? Bu kız hâlâ beni seviyor, inatçı sadece. Kankasından haberleri alıyorum ben.

O an Kayhan'a cevabı tek kelime olması gereken bir soru sordum.

- Peki sen seviyor musun?

O ise cevabı uzattı.

- Seviyorum tabi Reis. Yoksa niye uğraşayım. Aslında ne yapmalı biliyor musun? Benim hatunlardan biriyle anlaşmalı, bu nereye gidiyorsa onunla sarmaş dolaş oraya gitmeli. Bu bizi o şekilde gördükçe kudurur kudurur.

O dakikadan sonra Kayhan ile ciddi ciddi konuşmanın vakti geldiğini anladım. Yoksa kapanmayacaktı bu muhabbet.

- Birader, senin bu kızı sevdiğin falan yok, ayak yapma bana.

Şaşırdı bu çıkışıma. Tam itiraz edecekti ki bir soruyla kursağında bıraktım hevesini.

- Kardeşini seviyor musun ?

- Seviyorum tabi.

- Kardeşinle hiç tartıştın mı ?

- Her Allah'ın günü tartışıyoz biz.

- Peki hiç tartıştım diye kardeşinden intikam almayı düşündün mü ? En fazla sinirlenip bi iki laf söylemişsindir hepsi budur.

Gülümsedi, ne demek istediğimi anlamıştı. Devam ettim.

- Kardeşim insan sevdiğinden intikam almayı düşünmez. Ha acı çektirmek belki sana kendini güçlü hissettirir. Bu hissin tadını üç gün yaşarsın, beş gün yaşarsın, sonrası muamma... Hani son dönemlerde yaygın bir söz var "Ben sildim mi tam silerim." duymuşsundur mutlaka bu sözü.

Kayhan, evet duydum anlamında başını salladı.

- Yüz kişiyle ayrılık hakkında konuş, yüzde doksanı gururla: "Ben de sildim mi tam silerim." der. Farklı ol kardeşim. Farklı olursan unutulmazsın. Herkesin aynısı olma. Sana bu yakışır. Kendine yakışanı yap. Senin karşında düşmanın yok bunu düşünerek davran.

Kayhan, bir an dalgınlaştı. Sonra tebessüm ederek konuştu.

- Abi gene reis moduna girdin farkında mısın ? Ama Allah var ,en çok bu hallerin işe yarıyor.

Bu lafına ben de tebessüm ederek karşılık verdim.

- Aşk, hırs ve gururu insanlar genelde birbirine karıştırır kardeşim. Seviyorum demek insanımıza zor geldiği için herkes sevmediği bir insanla ömrünü geçiriyor bu memlekette. Oysa dün taktik belirlemek için benim yanıma geleceğine, kızı arayıp "seni seviyorum" deseydin ne olurdu ?

Bu sözün üzerine Kayhan mantıklı bir soru sormuştu bana:

- Abi sen bu konuşmayı bugün değil de dün yapsan ne olurdu? Taktiğin tutmadı, çamura yatma şimdi.

Ben de gayet mantıklı bir cevap vermiştim kendisine.

- Ulan senin derdin gelişinden belliydi! Sanki telefon aç, seni seviyorum de, desem arayacak mıydın kızı ?

Cevap vermedi; çünkü cevabı ikimiz de biliyorduk. Kısa bir sessizlikten sonra malum soruyu sordu:

- Abi şimdi ne yapcaz?

Cevabım kısa ve netti:

- Ya arayıp seni seviyorum diyeceksin, ya da hiç bi şey yapmayacaksın.

İçlendi kendi kendine:

- Abi iyi bir kız, ayrılmak istemiyorum ya...Bi görüşme fırsatı ayarlasam bi yerde rast gelmişiz gibi yapsam.

- Haydaa başladık gene taktik kurmaya. Olum görüşmek istiyorsan git görüş, aramak istiyorsan ara, en fazla tersler, iki gün uykun kaçar, bi şey kaybetmezsin. Ona sen seni göster, sevgiliye yürürken yanında gururunu taşıma. Sende benlik illetini değil seni görsün.

Arkasına doğru yaslandı gökyüzüne baktı.

- Şiir gibi sözler ettin be Reis. Bi de racon keser gibi konuşmasan daha güzel olacak.

Çayımdan bir yudum daha aldım. Gülümsedim birden.

- Aşk romanı okumuştum lan ben. Bir arkadaşım vermişti bi ara. Reyonuna uğramadım sadece.

O da gülümsedi. Artık konu kapanmıştı. "Hadi kalk gidelim" dedim. Kalktık masadan. Ayrılırken "Reis son taktikler güzeldi" dedi. Gülümsedim "eyvallah" dedim. Biraz yürüdükten sonra arkamdan seslendi:

- Garip adamsın vesselam!

Gülümseyerek bende ona seslendim

- Gariplik bize haktan hediye kardeşim.

Sonra evime doğru yöneldim kuru fasulyelerimin son halini görmek üzere.


Okan KİLİT