Kişinin mutlak mutlu olabilmesi için ya kendi keyfi tıkır olup dünyada başka insanların ızdıraplarına karşı tamamı ile duyarsız olması gerekir, ya da diğer insanların ızdıraplarını alıgılayamayacak kadar... cahil diyelim. 

Dolaysıyla, mutlak mutlululuğun ya mutlak bencillik ya da mutlak cehalet ile mümkün olduğuna inanırım. 

Maalesef bir kesimin Türkiye'de her ne olursa olsun çok mutlu olduğunu görüyorum. 

Bu kesim; 

PKK ile yollar beraber yürünüyor...
Mutlu, alkışlıyorlar! 

PKK 'tekrar(!)' hain oluyor, 
Mutlu, alkışlıyorlar! 

Milliyetçilik ayaklar altına alınıyor...
Mutlu, alkışlıyorlar!

Tekrar 'Türk Milleti' oluyoruz, 'milliyetçi' oluyoruz...
Mutlu, alkışlıyorlar!

Askerler, subaylar haksız yere hapse atılıyor, hakları yeniliyor...
Mutlu, alkışlıyorlar!

Birilerinin kandırması sonucu askerlerin hakkı yendiği itiraf ediliyor,
Mutlu, alkışlıyorlar!

Şehitlere 'kelle' deniyor... Mutlu, alkışlıyorlar!

"Bu şehidi uğurluyoruz. Ne mutlu onun ailesine, ne mutlu onun tüm yakınlarına." deniyor...
Mutlu, alkışlıyorlar!

Örnekler çok!...
Ama gördüğünüz gibi ne olursa olsun her zaman mutlular!

Çünkü kendileri düşünmüyor, görmüyor ve hatta hissetmiyor!
Hepsi için bir düşünen(!), gören(!) ve hisseden(!) bir veya bir kaç az 'Üst Ortak Akıl' var.
Belli ki bu 'Üst Ortak Akıl(lar)' bu kesime 'neden mutlu olamaları gerektiğini' öğütlüyor.

Dolaysıyla bu kesim, aldıkları bu öğütleri, her ne kadar saçma olsalar bile, doğru mu yanlış mı değerlendirmeden her yerde papağan gibi tekrarlamaktan çekinmiyor.
Çekinmediği gibi de bu saçmalıkları insanların önüne kusarak kendilerini çok akıllı zannediyorlar.
Sosyal medyada bunu bir çok zaman yaşıyoruz.

Mesela bu kesime biri Yaradan'a 'Tanrı' denmesinin günah olduğunu öğütlemiş.
Bunlar Yunus Emre'den bile daha dindar ve daha tasavvuf ehli oldukları için her yerde bunu tekrarlıyorlar. Hatta işlerine geldiğinde arkasına sığındıkları Diyanet'in bile konuyla alakadar ‚İslam'a aykırı değil' fetvası umurlarında değil!

Bir başka örnek daha;
geçenlerde sosyal medyada the Usta'nın Serok Ahmet'i nasıl harcadığını yazan bir paylaşım okudum...

Papağanlar korosu altına Serok Ahmet için:
'İşi zamanında teslim etmesini bildi. Gerçek devlet adamlığı bunu gerektirir. Siz ne anlarsınız...' diye bir çok kez yorum yapmış.

Dikkatimi çekti, paylaşıma yapılan her 8-10 yorumdan biri bu manadaydı.

Aynı kesimden olanların birbirini tanımamalarına rağmen bu saçmalığı tekrarlamaları ancak bahsettiğim bu 'Üst Ortak Akıl' ile izah edilebilir!

Konuyla alakadar bir büyüğüm sayesinde okuduğum bir öyküyü size aktarmak istiyorum: 

Bir gün bir Arap Hz. Ali taraftarlarının hakimiyetindeki Küfe'den Şam'a gelmiş.

Şam sokaklarında dolanırken birden bir adam devenin boynuna sarılmış ve
Devemi ver bana." diye tutturmuş.

Küfe'den gelen yolcu:
Ne demek ‚Devemi' o benim devem" desede sokaktaki adam:
Hayır bu dişi deve benim" diye ısrar etmiş.

Küfe'li yolcu
Hayır be adam, bu deve erkek ve benim.
Ben Küfe'den yeni geldim, nereden bileyim senin dişi deveni."
diye istediği kadar itiraz etse de sokaktaki Şam'lı ısrar etmiş.

Halk etraflarına toplanmış ve nihayet konu Muaviye'ye yansımış.

Muaviye iki tarafıda dinledikten sonra karar vermiş:

Dişi deve Şam'lınındır!"

Küfe'li yolcu itiraz edecek gibi olunca Muaviye dönmüş halka seslenmiş:

Ey cemaat, bu dişi deve kimindir?"

Halk hep beraber bağırmış: „Şamlı'nın, ya Muaviye!"

Kolluk kuvvetleri gelmiş, Küfe'linin devesini almış Şam'lıya teslim etmişler ve adam deveyle gitmiş.

Küfe'li olan bitene inanamayarak devesinin ardından bakarken, birden Muaviye yanına gelmiş ve kulağına fısıldamış:

Ey Küfe'li,
bu devenin dişi değil erkek olduğunu,
Şam'lının değil senin olduğunu sen de biliyorsun, ben de!
Şimdi sana başka bir deve vereceğim.
Bin ona ve Küfe'ye geri dön ve Ali'ye de ki;
Muaviye'nin erkek deveyi dişi deveden ayırt edemeyen ama onun her dediğine kayıtsız şartsız evet diyen on bin adamı var!'
Ayağını denk alsın!
"

Görüldüğü gibi hakkı çiğneyenleri tehlikeli kılan;
erkek deveyi dişi deveden ayıramayan ama her söylenene ‚Evet' diyen kalabalıktır! 

Onun için, söz konusu mutluluk olsa bile kanaatkar olmak gerek.
Cenab- ı Allah, yani Yaradan, yani Tanrı, mutluluğu da başkalarını mutsuz etmeyecek kadar versin.