Modern hayatın veya belki de pop kültürünün bize bizden habersiz öğrettiklerinden biri de büyük değişimlerin büyük gürültü ve göstergelerle gelmesidir.

Tabii ki bunda sinema yani Hollywood'un etkisi tartışılmaz.

Duygusal, daha çok bireyin iç dünyası ile alakadar filmlerde bu tür gürültülü ve büyük etki gösterimlerine yer olmasa bile hikayenin akışını değiştiren, bireyin duygularının değiştiği, baştan beri çirkin bulduğu veya dikkatini çekmeyen kızın aslında ne kadar güzel ve sevecen olduğunu anlatan anın gelmesi ve geldiğinin habercisi ile özellikle müzik ile işlenir.

Siz filme odaklanmışsınızdır, dikkat etmemişsinizdir, ama James Horner öyle bir işlemiştir ki konuyu, yönetmen ne hissetmenizi istiyorsa o an onu hissedersiniz.*

Gerçek veya kurgu toplumsal olayları anlatan filmlerde genelde büyük patlamalar veya başka sansasyonel yöntemler kullanılır.

Bazı filmlerde sanki yavaş yavaş başlıyor gibi görünse de birden çok hızlanır.

Bazen de hiç kimse hiç bir şey beklemezken, tipik Amerikan çekirdek ailesi kasaba idilinde hayatını yaşarken bir bakmışsınız, ya bir uzay gemisi gök yüzünü kaplamış, ya da teröristlerin bir gökdelene koydukları bombalar patlamış vesaire…

Aslında bunun çok mantıklı bir açıklaması vardır.

Sinema filmi 90 dakikadır, bilemediniz 120 dakika. Ben Hur gibi 222 dakikalık filmler çok nadirdir ve eski döneme aitlerdir.

Yani filmde yönetmenin hikayeyi anlatmak için sahip olduğu zaman çok kısıtlıdır, çünkü her dakikası hatta saniyesinin maliyeti yüksektir.

Onun için özellikle bir felaketin yaklaşması ve gelmesini böyle unutulmaz, büyük, çok geniş boyutlu, çok etkili olaylarla bekleriz günümüzde.

Her ne kadar gerçek hayatta 11 Eylül gibi Hollywood senaryolarını aratmayacak olaylar yaşansa bile, aslında toplumda köklü değişimler her zaman (uzun) bir sürecin sonucudur ve tarih boyunca da böyle olmuştur.

Fransız İhtilali örneğin, genelde Bastille'e yapılan hücum ile tarihlendirsede, o hücuma yol açan aslında bir toplumun yüzyıllarca gelişmesi ve mevcut eski toplumsal yönetim dokularının bir noktadan sonra topluma cevap vermemesidir.

İlla yabancı tarihten örneğe gerek yok. Osmanlı'nın çöküşü örneğin bir gecede gerçekleşmemiştir. Aksine, yine yüzyıllar boyunca toplumun gösterdiği gelişmeye ayak uyduramamanın ve dünyada olan gelmelere karşı ilgisizlik ve belki de bir noktadan sonra, ayak uydurmayı bilememenin sonucudur.

Tarih boyunca dünyada hürriyetini öyle veya bu şekilde kaybetmiş bir çok toplumlar, medeniyetler vardır. Bunların bazıları, İnka veya Majalar gibi tekrar hürriyetlerini kazanamamış ve tarih sahnesinden silinmişlerdir. Bazıları ise büyük bedeller ödeyerek hürriyetlerini geri elde etmişlerdir.

Majalar ve İnkalar örneğinde dış dünyadan kopuklukları, Avrupa'nın çağına göre gelişmiş teknoplojik ve askeri gücüne karşı çaresiz kalmaları için bir açıklama olabilir ve dış bir düşmana karşı yenik düşmeleri için makul bir sebeptir. Lakin sonucu değiştirmez.

Ayrıca 'düşman' her zaman dıştan da değildir.

Bazen toplum kendi içinden çıkardığı yönetici erke karşı yenik düşer.

İşte bu tür gelişmeler genelde, yavaş yavaş uzun yıllar boyunca yaşanır. Toplumun geneli nasılını ve nedenini sormaya başladığı anda ise iş işten geçmiş olur.

Bir kısmı ise o zaman bile olayı anlamakta zorluk çeker.

Çünkü görünürde düşünce özgürlüğü vardır ve düşündüğünüzü ifade etme özgürlüğü de.

Tabi sadece yöneticiler gibi düşündüğünüz sürece.

En ufak farklılıkta yöneten erkin tüm şiddeti ile karşı karşıya kaldığınızı hissedersiniz.

Ve ne kadar yalnız olduğunuzu.

Yaşadığınız ülkeyi hala cumhuriyet zannedersiniz, size dokunulmadığı sürece hala hukuk ve hakkın var olduğunu düşünürsünüz ve hatta çoktan hukuk devletinin vaz geçilmezi olan kuvvetler ayrımı filen hükümsüz ve demokrasinin vazgeçilmezi olan iktidar - muhalefet ilişkisi yok edilmiş olsa bile, siz kendinizin rahatına dokunulmadığı sürece başkalarının halini şayet görüyorsanız da 'vardır illa ki yedikleri bir halt' mantığı ile ete suya karışmadan mutlu bir hayat sürdürüyor olabilirsiniz! Ama bu düzen muhakkak ki er ya da geç size, ya da sevdiğiniz birine dokunacaktır. İşte en geç canınız o zaman yanar!

Ve bazen gerçekte yok edilen demokratik hukuk devletinin artık var olmayışının resmileşmesi için yine başta bahsettiğim medyatik, sansasyonel olaylar gerekir.

Bazen bir Reichstag yanar, bazen de 'prime time'da ekranlarda bir darbe girişimini sanki süreal, sizinle alakası ülkede gerçekleşen bir olay gibi seyretmeye mecbur bırakılırsınız.

Olayların bu noktaya gelmemesi için, hayvanların depreme karşı gösterdiği, insanların asla hissedemeyecekleri kadar duyarlılık gerekmez.

Sadece bir ölüden biraz daha duyarlı olmak kafidir aslında.

Öyle çok uzaklara dikkat etmeye gerek yoktur. Burnunuzun ucundan daha ötesini görebilmeniz kafidir. Mesela komşunuzun oğlunun şehit olması, diğer komşunuzun iktidar partisini eleştirdi diye işten atılması… Bu tür olayları görmeniz ve onca sene yüz yüze baktığınız insanların acısını hissetmeseniz bile en azından anlamaya çalışmanız kafi olacaktır.


*James Horner bence müthiş bir müzisyendi. toprağı bol olsun.