Türk milleti olarak olmayan rasyonalitemizi hepten kaybettik. Her zaman "bu milletin en büyük belası romantizm" diyorum. Bir kez daha bu bela karşımıza çıkmış vaziyette.
Sosyal bilimlerle iyi kötü ilgilenen herkes bilir ki ekonominin tıpkı fizik gibi, kimya gibi bir takım kaideleri vardır. Belirli nedenler, belirli sonuçları doğurur. Bundandır ki ekonomi bir bilimdir. Her bilimde olduğu gibi ekonomide de nedenleri izleyerek sonuçlara ulaşılabilir, dahası nedenler tetkik edilerek sonuçlara tedbir alınabilir.
Ekonominin abecesi nedir peki? Global piyasanın ilk amacı daima "kâr"dır. Kişiler, özellikle de tüzel kişiler, yatırımlarını kâr elde edecekleri, güvenli, istikrarlı ekonomilere yapmaya tercih ederler. Güven ve istikrarın da elbette bazı kriterleri vardır. Bunlar en başta -bugün bakanın da ifade ettiği üzere- Merkez Bankası'nın dolayısıyla da piyasaların bağımsızlığı, hukukun üstünlüğü, istikrarlı ve plana uygun ilerleyen malî politikalardır. Yabancı yatırımcı Türkiye'ye bakar ve "burada param güvende olur ve iyi de kâr elde ederim" derse parasını Türkiye'ye yatırır, Türk parası satın alır. Böylece Türk ekonomisine döviz girmiş olur. Nasıl piyasada domates fazlalaşınca domatesin fiyatı düşerse, dolar ve sair döviz de piyasada fazlalaşınca Türk parası karşısında değerleri düşer, mefhum-u muhallifiyle Türk parasının uluslararası piyasada değeri artar.
Pekala bir yatırımcı Türkiye'de kâr elde edebileceği kanaatine neden varsın? Mesela Merkez Bankası'nın faizi arttırması konuşulan bir konu. Merkez Bankası'nın faizi arttırması ülkeye gelen yatırımcının elbette hoşuna gider. Fakat bir ülke ekonomisinde istikrar yoksa, hukukun üstünlüğü tesis edilememişse; yani yatırım ve projeler her an durdurulabilirse, iflas edebilirse, ülkenin mali politikası her an değişebilirse, mülkiyet hakkı güvende değilse o yatırımcı faiz gelirini yine de bu riski göze alarak yapar mı?
Yabancı yatırımcı elbette ki yalnızca ülkeyi değil, ülkelere dair çeşitli ekonomik kuruluşlarının değerlendirmelerini de takip ediyor ve dikkate alıyor. Hükumetin "falanca ekonomik örgüt kredi notumuzu düşürmüş, biz bu kararı tanımıyoruz" şeklindeki ifadelerinin rasyonel anlamda hiçbir değeri yoktur. Kararı tanımıyorsunuz, zaten bağlayıcılığı olan bir karar değil ki tanıyasınız. Fakat bu kuruluşları takip eden ve yatırımlarını bu kuruluşların değerlendirmelerine göre yapan yabancı yatırımcı bu değerlendirmelere dikkat ediyor. İç politikadaki küçük menfaatler için yatırımcıların kaygılarını körükleyecek şekilde "tanımıyoruz", "faiz lobisi", "manipülasyon", "ey avrupa" demenin bu memlekete yarardan çok zararı olduğu açıktır.

Dolayısıyla, toparlamak gerekirse, ekonominin bazı beklenti ve kaygıları vardır. Bunlar modern bir ekonominin sahip olması gereken "hukukun üstünlüğü", "piyasaların bağımsızlığı", "insan hakları" gibi temel kriterlerdir.

Bunlarla birlikte elbette ithalattan, yani döviz verip ürün almaktan; ihracata yani ürün verip döviz almaya geçmek de bir ülkenin parasını değerlendirici enstrümanlardan biridir. Türk ekonomisi kapatılan ve satılan fabrikalarla hepten dışa bağımlı bir hâle gelmiş vaziyettedir. Atatürk'ün Cumhuriyet'in kuruluşuyla ortaya koydu "İktisadî Bağımsızlık" ve bu amaçla açılan fabrikalar ekonominin sağlam temeller üzerine oturması içindi. Kendi ürününü üreten, üretmekle yetinmeyip ihraç eden, bu itibarla ülkesine sürekli sıcak döviz giren bir ekonomiye "manipülasyon" yapılması, "dış mihrakların oyun oynaması" mümkün müdür? Devletlerin bir yarış içinde olması hayatın olağan akışıdır. Dünyayı kalkındıran ve ilerleten de bir şeydir bu. Bu yarışta tabii olarak her devlet kendi çıkarını düşünerek hareket etmekte, rakiplerine karşı onların aleyhine olabilecek faaliyetler içerisine girmektedir. Bu kınanacak, yadırganacak bir durum değildir. Ancak bir hükumetten beklenen bu faaliyetleri boşa çıkartacak sağlam ekonomik, teknolojik, askerî ve siyasî önlemleri almak, bu itibarla güçlü bir devlet yapısı ortaya koymaktır.

Nasıl ki dere yatağına ev yapıp "onların seli varsa bizim Allah'ımız var" demek mümkün değilse, nasıl ki zehirli ilaçlar içip zehirlendiğimizde "bu bir manipülasyondur" demek saçmaysa, nasıl balkondan atlayan bir insanın yere çakılması garipsenemezse hukukun üstünlüğünü, piyasanın bağımsızlığını, güven ve istikrarı sağlamayan; ihracatta sınıfta kalmış, dışa bağımlı bir ülkenin de dövizinin fırlamasına şaşmamak, garipsememek gerekiyor. Üstelik tabiatın yaratıldığı belirli bir düzen varken, bu düzene karşı hareket edip bir de bu düzenin yaratıcısına "biz senin tarafındayız bizi galip kıl" diyerek onu sünnetinin mügayırına hareket etmeye icbar etmek nasıl bir akıl tutulmasıdır?

Bu itibarla "batı bize manipülasyon yapıyor", "batı bizi batırmak istiyor" gibi saçma sapan, ucuz politik hesaplardan başka hiçbir anlamı olmayan sözler etmenin hiçbir anlamı yok. Her geçen gün cebimizden paramız eksiliyor. Bir emeklinin aldığı maaşla dünyayla entegre olmasını bırakın Avrupa'nın güzide bir şehrinde bir otelde bir gece konaklama imkânı bile neredeyse yok. Bu insanların haklarını, emeklerini, alınterlerini küçük siyasî menfaatleriniz uğruna heba etmeye nasıl gönlünüz varıyor? Hiç mi Allah korkunuz yok? Bunun hesabını vermeyeceğinizi mi zannediyorsunuz?

Bir devletin piyasası yastık altındaki iki üç yüz doların bozdurulmasıyla düzelmez. -Gerçi bir vatanperverin neden doları olur bunu anlamam, o ayrı dava ama- garibanın kenara koyduğu, zor günlerinin güvencesi olan bir avuç paranın bozdurulmasıyla ekonomi falan düzelmez. İnsanların umutlarını ve emeklerini sömürmeyi artık bırakın. Bu istikrarsız ortamın akıbeti insanların dövize sığınmasına doğru ilerliyor. Her gün değer kaybeden bir mal ile her gün değer kazanan bir mal yan yana geldiğinde rasyonel insan değerli olanı seçer. Bugün itibariyle Türk parası karşısında Amerikan doları altı kat daha değerli. Şayet insanların bu yönelimine engel olmak istiyorsanız insanların umutlarını sömürmek yerine siyasî ihtirasları bırakarak memleketin siyasî, iktisadî ve hukukî temellerinin sağlamlaştırılmasına gayret sarf edersiniz.

10 Ağustos 2018'de Facebook durum güncellemesi olarak yazılmıştır.

Pirali Çağrı ŞENSOY