Yağmurlu bir geceydi;
Kan yağıyordu, gözümden boşalırcasına gök gürültülü ve sağanak…
Sokaktaki itler havlıyordu her şimşek çaktığında,
Vahşi itler…
günaydın yurduma doğmayan güneş
hayli zamandır iyi üşütüyor ateşin...
hey gidi koskoca alev topu
bana mı bilmem kaç yüz bin kilometre uzaktan havalı duruşun?
kaç göz var ışığının aksinde gerçeği gören
topu topu bu mu yani aydınlığın?!
Güneş, son nefesini vermek üzere, kaydı penceremin önünden aşağı. Nazlı gelin edalı, akşam karanlığı, Olmayacak sabahın habercisi mi acep? … Ölüm, sanki karşı kapının arkasında, Göz kırpıp kırpıp kaçıyor bana, Hem arzulayan, hem naz yapan Bir sevgili misali, içimi yakıyor. … Şıngır mıngır bir sedye sesi koridorda, Belki bir yaşam geliyor, belki de gidiyor. Bir telaş ki ama ne telaş Uçuşu...
gecekondu mahallerinden silinir duvar yazıları
kimseler bilmez kimin kimi sevdiğini
suskunlaşır tüm sevdalar
yalnızlığa terk edilir köşe başları
sensizliği kaldıramaz bu şehir
İzahı yoktur bunun, sanki akıl tutuldu,
Millet ekmek-aşının peşine gitti beyim.
Edilen hakaretin hepsi bir bir yutuldu,
Sırtlan misali herkes leşine gitti beyim,
Kimi üçü az buldu beşine gitti beyim.
Neden yüzündeki bu kırgın bakış?
Görüşmek mi, senden ne istedim ki?
Her duruşun nispet, her sözün çıkış,
Erişmek mi, senden ne istedim ki?
2001'de atabileceği bir yazar kasası vardı en azından,
Attı...
Yer yarıldı, gök ağladı...
Ve taşlar yerinden oynayıp hükümetler yıkıldı...
Hâlâ yazılır, hâlâ konuşulur o günden bu güne kıyas için...
Mihrinaz kim? Diye soran olursa,
Suları dupduru göllere baksın.
İlkyaz seherinde gören olursa,
Üstüne çiğ düşmüş güllere baksın.