Ne zaman öleceğimiz önemli değildir.
Önemli olan nasıl öleceğimizdir, bize düşen şerefimizle ölmektir.
İki ölüm olmadığına göre o tek ölüm yiğitçe olsun!

Şehit Komutan, Çeçen Mücahit Şamil Basayev

Namerde Değil, Merde Dahi Eğilmeyen; Bozkurt Yürekli Ozanım Arif Şirin'e;

Her çağı şan ve şerefle dolu, tarihin gördüğü en büyük milletlerden olan büyük Türk Milleti, her devirde, tıpkı Ergenekon'da olduğu gibi zamanı ve mekanı kuşatan bir bozkurt misali, buhrandan çıkışı muştulayan kahramanlar yetiştirmiştir.

Bu kahramanlar ki 'gece uyumadan gündüz oturmadan', aç milleti tok kılan' Bilge Kağan; Malazgirt Ovasında kefeni ile en ön safta cenk eden Alparslan, Türkistan'da kurduğu medeniyet ile çağını aydınlatan Emir Timur olmuştur.

Bu milletin kahraman evlatları; İstanbul'u fetheden Fatih, Sina Çölünü aşarak Mısır'a varan Yavuz, Kocatepe'den düşmanının bağrına bir hançer gibi inen Gazi Mustafa Kemal ve tüm imkânsızlıklara rağmen ye'se kapılmayan kutlu bir ülküde "Ozan Arif" olup sarsılmaz bir imanda vücut bulmuştur.

Millet uğruna ömrünü vakfeden ve yaşadığı çağda istikameti değiştirip yarınların zaferini müjdeleyen 'Ölmez bu hareket, Ölmez bu dava' diyen davamızın Dedem Korkut'u, Oğuz Ata'sı, Hoca Ahmet Yesevi Hikmeti'nde, Arif gönüllerin Ozanı olarak vatan, millet, devlet ve bayrak için anadan, yardan, serden geçenlerin kalbinde ebedileşmiş, Türk Milleti'nin nezdinde "Ülkücü Ozan" olarak tarihe geçmiştir.

O Ozan'ın küçük işlerle hiç işi olmamıştır. Küçük politikalarla, küçük oyunlarla hiç oynaşmamıştır. O'nun gözü hep ötelerin ötesindedir. O kimsenin başaramadığını başarmanın inancına, kimsenin düşünmeye bile cesaret edemediğini gerçekleştirmenin kararlı ve cesur yüreğine sahiptir. O'nda herkeste olmayan başka bir ruh vardır. Heybetli duruşu; dostlarına güven, düşmanlarına korku salmıştır. O'nun kendisi ile ilgili bir hesabı yoktur. Milletini mutlu, devletini güçlü kılmak için savaşmıştır. O'nda İslam'ın basireti ve Türklüğün haysiyeti vardır. O davasını da, milletini de, ülkesini de, ülküsünü de yalnız ALLAH(c.c) için sevmiş ve Allah(c.c) için yüceltmiştir. Bu anlayışla da yaşamını ve ülküsünü ebedi varlığa dönüştürmüştür…

Ne dünyalık istemiş, ne aferin ummuştur, ne kavgadan vazgeçmiş, ne gücenip küsmüştür. Vatan, millet, din ve devlet, Alsancaklar hakkına; dar günlerin Arif Ozan sesidir…"

Allah bu kutlu davayı gönlümüze nakış nakış, ilmek ilmek işleyen siz değerli gönül erlerinden, dava adamlarından binlerce kez razı olsun... Sevenin gönlünde sevilen ölümsüzmüş derler ya, siz bu gencin gönlünde ölümsüzsünüz. Rabbim iki cihanda cennetleri ayağınıza sersin, kevser havuzu başında yüce ve şanlı Peygamberimizin elinden su içersiniz inşallah.

Bilesiniz ki:

Bizler en yakından en uzağa kadar herkesi layık gördükleri yerde muhafaza etmekteyiz. Bir gün içimizdeki aynalardan kendilerini seyrettireceğiz. O zaman hiçbir makyaj gerçeği saklayamayacaktır. Sizleri tanıdıkça öğrendim ki ülkücülüğün en büyük sırrı, belki de insanın iç dünyasında yaptığı deruni yolculukta kendini daha iyi tanımasıymış. Kendini bilen de varlığın taşıdığı asıl gerçeğe ulaşırmış. İşte o zaman her şey sahteliğinden sıyrılırmış. Bir tarafta yaptıkları rolleri ve makyajları ile yalancı hayatları, diğer yanda ise, insani ve manevi görevlerini yerine getirmedikleri için çaresiz ve zavallı halleri ile baş başa kalacaklardır. Tabii ki bunlar şu an kendilerini kuvvetli buldukları ya da güçlüye ram oldukları için bu trajik durumlarını kavramaları mümkün değildir. Menfaatin giderek daha geçerli hale gelmesi, belki sahtekârları daha tabii bir görünüme kavuşturabilir. Bunlar karşısında bazen kendinizi yalnız ve güçsüz de hissedebilirsiniz. Ama bilinmelidir ki yeryüzündeki bütün menfaatperestlerin kuvvet kaynağı olan madde aynı zamanda korkularının da sebebidir. MENFAAT SAHİBİNE FEDAKÂRLIK YAPMAYACAKTIR! Nitekim muhteşem menfaat şatoları hızla boy atmış ve yıkılmış ama aşk, merhamet, sabır ve dostluk kulübeleri ebediyen baki kalmış, destan hikâyeleri ise, dünya durdukça yaşıyor ve yaşayacaktır.

Bakın o dostluk kulübesinde tüten ocaktan bir yürek size sesleniyor:

Biz makasla kesseler de kopmamayı, inandığı uğrunda, hayat ya da kurşunun şakağını sıyırıp geçtiği zamanlar, adanmışlık uğruna yaşamayı sizden öğrendik.

Uzamadan, kısalmadan, sünek olmadan çelik gibi ülkücü olmayı sizden öğrendik. "Bu dava çok büyük, bu dava tektir, bu davada leke benek olmak yok!" diye haykırdık.

Esen rüzgâr küçük ateşi söndürürken, iman ordusunu parıl parıl parlatmak için secdeye varmayı sizden öğrendik.

Ayşe'ye Fatma'ya değil de, Doğu Türkistan'daki soydaşlarımıza ağlamayı sizden öğrendik.

Vatanın kalesi, küfrün belası, Türk İslam kalesi olmayı sizden öğrendik.

Siz susmam ben dediniz, biz hiç bir haksızlığa susmadık.

Emaneti sağlam korumayı, toprağın altını düşünerek yaşamayı sizden öğrendik.

Derdi ile dertlerimizi unutturan Velican Oduncu'yu sizle tanıdık, sizle öğrendik.

Mamak'tan bir mektup geldi, açtık okuduk. "Vatanıma moskof gelmesin" dedik.

Her ne şartta olursa olsun, sevdamızı istemeyi sizden öğrendik.

Siz "vatanperverlik bütün kusurlarına rağmen sevmekmiş" dediniz, biz "ah vatanım nasip olacak mı varmak sana" dedik. Vatan sevmeyi, vatan adına türkü söylemeyi sizden öğrendik.

"Üç bela vardı bu dünyanın başında" dediniz, Amerika, Kızıl Rusya ve Kızıl Çin'i sizle tanıdık, dünyayı sizle tanıdık.

Siz "Ya Karabağ Ya Ölüm" dediniz, Karabağ'da karalar bağladık. Ebulfez Elçibey'i sizle tanıdık, sizle öğrendik.

Siz "Karabağ'ın karalar bağladığı sıralar, bir beş değil yaralar, derdim var, derdim benim" dediniz, biz "Esir Doğu Türkistan, acı keder dolu Çeçenistan" dedik.

Siz "selam selam merhaba dediniz", biz kadir kıymet bilmeyi öğrendik.

Siz "Kim olursan ol gardaş ver elini, ver bana. Bizde sevgi bol gardaş, ver elini, ver bana" dediniz, biz "sevgi ile yoğrulmayı, bir olup çağırmayı, engelleri aşarak geleceğe koşmayı" sizden öğrendik.

Siz "cümleten selamun aleyküm size" dediniz, biz vatan ateşiyle köze geldik. Avuca ele sığmayan, yağmura sele sığmayan gönülle, engeller aşa aşa, sizi arzuladık size geldik.

Siz "yağmur altında gülenle ağlayanı ayırmak zormuş" dediniz, biz "Damarda kanım kurban, şerefim şanım kurban, devlete canım kurban" dedik. Siyahı Beyazdan herkes ayırır, biz griyi siyahtan ayırmayı sizden öğrendik.

Siz "beşeriyet kanunu, yurdu vurguncunun otlağı yaptı" dediniz, biz yetimin hakkını yiyenin gırtlağını sıkmayı sizlerden öğrendik.

Siz "Hüseyin'ler ölmez" dediniz, biz seccade kanlıda olsa, Allah'ın huzuruna koşmayı sizlerden öğrendik.

Siz "zincir soğuk, zindan yaş, belki biraz üşürüz" dediniz, biz "hele bir başımız zindandan çıksın da o zaman görüşürüz!" dedik.

Siz "Ey Türk Genci" dediniz, biz Ahmet Yesevi'nin Eren'lik makamında, ilim ve irfan öğrenmeyi, Alp-Eren'ce hayat sürmeyi sizden öğrendik.

Siz "Baltalar sapını unutmuş gardaş, ormana, ağaca, dala kıydılar" dediniz, biz Tokdemir yürekle, ahde vefasızlık imansızlıktır" demeyi sizlerden öğrendik.

Siz "13 Nisan" dediniz, biz Resul-ü Ekrem`in Tevhit sancağıyla, Allah`sız Bulgar`ın zulmüne karşı Allah Allah diye arşı inletmeyi" sizden öğrendik.

Siz "Kudurdu kızıl Bulgar, yakamızda elleri, Balkanlarda Türklüğü yok etmek emelleri" dediniz, biz Kahrolsun komünistler, kahrolsun Bulgaristan" diye haykırmayı sizden öğrendik.

Siz "Bir İT vardı" dediniz, biz memleketin bütün İT'leriyle, bütün köyler İT'siz kalana kadar, demircinin demirini eritircesine mücadele etmeyi sizlerden öğrendik.

Siz "burası Türkiye, Biz'de Türk'üz TÜRK!" dediniz, biz Yusuf Akçura'yı, Ziya Gökalp'i tanıdık, "bu memleket bizim, bu vatan bizim" demeyi sizle öğrendik. Her şartta Türk'lüğü haykırdık.

Siz "vatana ancak imanla sahip olunur" dediniz, biz "kellemizi yola koyup, Ya Allah, Bismillah Allahuekber" diye gökleri inlettik.

Siz "vatanımın teline zarar gelmesine tahammülüm yoktur" dediniz, siz "Arap'tan çıksa da hurmanın hası, İslami tat veren Türk'ün elması" dediniz, biz "Arap puta taparken Türk göğe bakıyordu" dedik.

Siz "İslâm eleğinde Türk`ün özünü, Süzmeye var mısın?" dediniz, biz "Türk`e İslâm`a yan bakanın mezarını kazacağız" dedik.

Siz "Türkiye'de tek kimlik Türklüktür dediniz", biz "Türklüğümüze laf edenin yedi ceddinden başlarız" dedik.

Siz "Kürtlük, Lazlık, Çerkezlik ney, aynı millet hep aynı şey" dediniz, biz Türk oğluyuz Türk'üz hey hey! Bu memleket bizim, bizim" dedik.

Siz, "Kendimden çok size gönlüm üzülür, Sofralarda elim kolum çözülür, Lokma gelir boğazıma dizilir" dediniz, biz sizin üç gardaşınızdan biri olmak istedik, "kulda biliyor Allah da biliyor" dedik.

Siz, "Çilelerim köprü oldu Tuna'ya, Dilimden anlamaz kulun Almanya" dediniz, döneceğiniz günü saydık, el gibi sıraya katışamadık.

Siz "Yüreğime hançer olur, Batar gurbet akşamları" dediniz, biz "Kadir Mevla'm yardım etsin, Ozan Arif yurda gitsin" diye Hong-Kong'dan bile dualar ettik.

Siz gurbeti alnınızda yazı bilirken, hasreti devasız sızı bilirken, biz sırrınıza vakıf olup, sazınıza dert ortağı olalım dedik, bir Yasin-i Şerif'i olsun esirgemedik.


Siz "bayram duasına el açtınız, biz Türk'ün ve İslam'ın yeniden hüküm süreceği bayramlara Âmin dedik.

Biz, acı patlıcanla kırağı çalarken, devlet çarkı dişlisini sıyırırken, zalim felek zalimleri kayırırken, vatan aşkı vatandan ayırırken, Mevla'm Ozan'ımızı bize kavuştur diye dualar ettik, kederi, tasayı gamı tabutluğa gömdük.

Yerleri ve gökleri yaradan Allah'dan, mal mülk değil de, nefsi vurup yıkacak imanı istemeyi, yorganda çıkacak can yerine, Fırat gibi şehadete koşmayı sizden öğrendik.

Siz Bir Yüreğin Dua'sında, "Kerkük, Musul, Kafkas, Kırım, esir şimdi her biri" dediniz, biz "Esir Türk'ün gözündeki yaşı sileceğiz" dedik.

Biz tarifi imkânsız hisler içinde hayal etmeyi, sisler içinden Turan'ı görmeyi sizden öğrendik. Bakü'yü okşayan Hazar gibi coşmayı, Aşkabat'ı aşıp Taşkent yoluna varmayı, Tanrı Dağı'ndan esen rüzgârda, tatlı tatlı üşüyerek Yesi'ye koşmayı sizden öğrendik.

Siz "Bir kızıl kurşuna verdik Özmen'i" dediniz, biz "Allah'ım intikam almadan alma canımızı" dedik. Biz Mustafa Pehlivanoğlu'nun infaz sabahı, haksız kalem kıran elleri kırmayı sizlerden öğrendik.

Biz, "Bu dünyadan göç etsekte, kara toprak erîm erim eritse de, mezarımızda karış karış ot bitse de, ne Ruhî Kiliçkiran'ı ne Süleyman Özmen'i, ne İmamoğlu'nu, ne Önkuzu'yu, "unutamam unutamam unutmam" demeyi sizden öğrendik.

Son gurbet şehidi Necati ağabeyi, Recep Haşatlı`yı, Gün Sazak'ı, Kur`an öpüp üç defa, kellesini ipe veren Mustafa'yı, yer şahit gök şahit sizden öğrendik.

Siz "Şehit Dursun verdi can, unutursan nara yan" dediniz, biz "bir Yusuf'a bin kelle alacağız" dedik.

Siz "Ha otuz yıl ha müebbed" dediniz, biz "Yaradan'la muhabbet kurup, boşver gönül Allah büyük" demeyi sizden öğrendik.

Siz "Çok kuraklar gördük biz. Bu da geçer evladım" dediniz, biz "kanımız ile sular yine de Ülkü adlı çiçeği kurutmayız" dedik.

Siz "Benim davam açık Allah davası, Geçen geçsin ben vazgeçmem davamdan" dediniz, biz "Bu dava vatandır, dindir, millettir, Bu dava devlet-i ebet müddettir, Bendeki sevdası ilelebettir" demeyi sizlerden öğrendik.

Siz "Boş lafa doyduk beyler! Soyunuz söndü mü hiç? Hiç evlat verdiniz mi? Bağrınız yandı mı hiç?! Dediniz, biz "Ya bu kanı durdurun, ya millet durduracak" diye haykırdık.

Siz "Ülkücülük dertse bile, Ben bu derdin aşığıyım" dediniz, biz tüm dertlere rağmen Bozkurt'un aşığı olmayı sizlerden öğrendik.

Mevla çekirdeğe orman gizlerken, tahıl tanesine harman gizlerken, yılanın zehrine derman gizlerken, ülkü gülleri için gözümüzdeki yaş bitene kadar ağlamayı sizden öğrendik.

Siz "Vatanın, milletin sahibi biziz. Başbuğ`um emrinde, emrindeyiz biz" dediniz, biz "Dinin ve devletin bekası için, İslam'ın mübarek gazâsı için, Cenabı Allah`ın rızası için, Başbuğ`um emrinde, emrindeyiz" dedik.

Siz "Çekildiği diyorum, sor bana hele niye? Çünkü dilim varmıyor O'na öldü demeye" dediniz, biz boynu bükük bozkurtlar, yetim gözlerle Başbuğumuzun kabrine baktık.

Siz "Alparslan Türkeş'siz kalan dünyada, baharın tadı yok kışın tadı yok, benim için artık yalan dünyada, ekmeğin tadı yok aşın tadı yok" dediniz, biz "Başbuğ'um hakkını helal et bize" dedik.

Siz, Başbuğu anlatırken; "Ömür sürdü hak yolundan kopmadan, ibadette asla şirke sapmadan, gösteriş yapmadan riya yapmadan Kâbe'ye yüzünü süren adamdı" dediniz, Başbuğumuz'un umduğu gelecek nesil olmaya çalıştık ve Alparslan Türkeş'i sizle tanıdık sizle öğrendik.

Hacı Bektaş Ocağı'nı, Ahi Evran töresini, Dedem Korkut mayasını, Oğuz Ata'm rüyasını, İklim-i Rum minderini, Tanrı Dağında Tan ağardığı çağda Kürşat'ın otağına girmeyi sizlerden öğrendik.

Velhasıl çok şey öğrendik sizden çok, kısacası adam olmayı sizden öğrendik. Hani diyorsunuz ya: "Selamun Aleyküm ülküdaşlarım, ben söze başlarken böyle başlarım, nasılsınız benim can gardaşlarım, iyi olun iyi sizden vazgeçmem ben size verdiğim sözden vazgeçmem" diye, biz sizden hiç vazgeçmedik hiç de geçmeyeceğiz. Sizden ricamız; gidilecek bunca yolumuz varken, ışığına daha muhtaç iken, güneş akşam batar sen biraz erken, sen biraz vakitsiz gitme Ozan'ım. Allah bu kuluna sizlerle gün yüzüyle bir kez olsun konuşmayı nasip etti ya bana inanın çok berhudarım. Bir de göremediğim konuşamadığım ve sarılamadığım için nedametimi(biz nedamet kelimesinin anlamını sizlerden öğrendik) içimde yaşıyorum.

Bu bayrağın taşıyıcısı olan bir Ülkücü Genç olarak son kez diyorum ki:

Gecenin en koyu olduğu an şafağın en yakın olduğu zamandır. GÜN doğacak, nurlu şafaklarda güneş doğacak. Asrın müjdecisi çocuklar, gençler, Türk-İslam Ülkücüleri olarak bizler yeniden doğacağız güneşle birlikte… Bekleyin vakit yakın dünya bu doğuma gebe… Bekleyin Horasan'da, Maveraünnehir'de, Doğu Türkistan'da, Çuvaşistan'da, Alucra Diloyol'da güller yeniden açacak. Gül devri olacak. Kışlar bahar, baharlar Nevbahar olacak. Hacer-i muallaktan semalara kapılar yeniden açılacak. Bekleyin şeytanın uşaklarından bu zulmün hesabı çok çetin sorulacak. Bozkurtların öçleri alınacak, kanları yerde kalmayacak. Yüce Türk Milleti gül devrini yeniden yaşayacak. Yarının önde giden Kuzuları, Velican'ları, Pehlivanoğulları, yağlı urgana beraber yürüyen yiğitleri, Kılıçkıran ruhları bizde yeniden vücut bulacak, bizler de yarının doğan, yeni Ozan'ları olacağız.

Bir'e gönül verenlere, bu yolda olanlara ve bu yolda ölenlere selam olsun… Aguşunu açmış bekleyen insanlığın güneşine koşanlara selam olsun… "İnna lillahi ve inna ileyhi raciun" sırrına erenlere selam olsun… Gelmişe, geçmişe, evvele ahire, zahire batına selam olsun… Peygamber sedasıyla Bin Selam olsun giden Ozan'lara, Bin selam olsun gelecek Ozan'lara…

Yatağında ölmeyi hatırından sök, çıkar!
Döşeğin kara toprak, yorganındır belki kar...
Sen gurbette kalırsan, ben ölürsem ne çıkar?
Ruhlarımız buluşur elbet "Tanrıdağı"nda...

Not: Söylediğiniz destanların kıymeti bugün bilinmezse yarın bilinir…