Türk milleti, tarihinin hiçbir döneminde olmadığı kadar içten ve dıştan kuşatılmış durumdadır. Türkiye Cumhuriyetinin varlığı, Türk milletinin egemenliği ve Türk vatanının mührü içeride tartışılmaktadır. Çevremizde ise gelecekte Türk milletini bu coğrafyadan atacak, bağrına hançer saplayacak ve milletler mezarlığına gömülmesine sebep olabilecek gelişmeler yaşanmaktadır.

Mevcut iktidar ve siyasi partiler bu durumun ya müsebbibi ya da çözümsüzlüğün birer parçasına dönmüş durumdadırlar. Ekonomik dengeler alt üst olmuş, rant ekonomisi ile mutlu azınlıklar oluşturulmuş, sosyal adalet ilkesi yerini imtiyazlı grupların adaletine bırakmıştır. Cumhuriyetle bin bir emekle elde edilen milli servet ve Türk müteşebbisin varlığı, yerli ve milli olmaktan çıkmış, övündüğümüz borsamızdan stratejik kuruluşlarımıza kadar büyük çoğunluğu yabancıların eline geçmiştir.

Liberalizm rüzgârına kapılarak KİT'leri kapattık. Oysa suçlu KİT'ler değil onu kötü kullanan siyasilerdi. Terörün düşük yoğunlukta olduğu bölgelere aş- iş sağlamak, insanımızı terörden ve fakirlikten kurtarmak için KİT'ler değil de neyle oralarda insanımızı yeniden aş-iş sahibi yapacağız sorularına maalesef bu sistemle cevap bulamıyoruz. Bilerek köylüyü fakirleştirip insanları kentte göçe zorladık. Şehirciliği de ağzımıza yüzümüze bulaştırarak belirli güçlerin rant merkezine çevirdik. Toplum olarak şehirde yaşayan köylülere dönüştük.

Eğitim ve kültür bir milleti tarih sahnesinde var eden kimliğidir. Mevcut iktidar Türk kültürüne savaş açarak, Türk eğitim sistemini yaz-boz tahtasına çevirerek birkaç neslin bilerek yok olmasına sebep olmuştur. Okul öncesi eğitimden üniversite öğretimine kadar giden süreç, aklın bilimin ve Türk kültürünün özelliklerine, toplumsal ihtiyaçlar ile ülkenin stratejik gelişimine uygun temellendirmelere göre değil iktidarın kendine arka bahçe oluşturma gayretlerine göre tasarlanmaktadır. Kısaca ülkemizde bir eğitim faciası yaşanmakta, nesillerimiz bile bile heba edilmektedir.

Adalet, insanların topluluklar halinde yaşamasının olmazıdır. Biz adaleti de bu iktidarla bitirdik. Hukukun üstünlüğü değil üstünlerin hukukunu devreye soktuk. Hukukun olmadığı yerde ne modern devlet ne de medeniyet tasavvuru olamaz.

Jeostratejik ve jeopolitik hassasiyetlerin zirve yaptığı bu bölgede güçlü bir orduyla ancak hayatta kalabilirsiniz. Mevcut iktidarla orduyu da derdest ettik. Şuan Genelkurmay ve kuvvet komutanlıklarının emir komuta zinciri dahi yok. Genelkurmay cumhurbaşkanına, kuvvet komutanlıkları başka bakanlıklara bağlı, ordudaki hiyerarşi önce cemaat tarafında şimdide siyasiler tarafından sulandırılmaya devam etmektedir.

Ülkemizde, çevre hassasiyeti konusu bir facia… Atatürk bozkırda modern bir şehir (Ankara) inşa etti. Devasa ormanlarla başkentte yeni bir çehre, hüviyet kazandırdı. Bugün o ormanların bulunduğu alanların genişletilmesi değil ranta dönüştürülmesi hedeflenmektedir. Başkentimizde bunları görünce ülkenin bu konudaki halini artık siz düşünün.

Toplumsal dokumuz lime lime edilmekte, farklı etnik ve mezheplere dayalı kimlikler hortlatılırken başat Türk kimliği sulandırılarak etnik seviyeye indirgenmektedir. Açıkça söylemek gerekirse düşman ülkeyi işgal etseydi bu kadar büyük ve kalıcı zarar vermezdi. Zira düşmana karşı milli şuur yok olmaz perçinlenerek güçlenirdi.

Ülkenin içinde ve dışında sürekli kandırıldığını itiraf eden ama bu arada ülkeyi çıkılmaz bir cendereye sokan arkaik bir zihniyet var karşımızda… Geçmiş Cumhuriyet hükumetleri döneminde Suriye'de PKK canisi çıkarılarak Türkiye'ye teslim edildi. Mevcut iktidarın gaflet ve daha ötesi ihanet diyebileceğimiz uygulamaları sonucu Suriye'nin kuzeyinde bir Kürt devleti peydahlandı. Müsebbibi mevcut iktidar ve yanlış uygulamalarıdır. Aynı şekilde Irak'ın kuzeyinde oluşan Kürt yönetimini, Irak merkezi hükumetini baypas ederek güçlendiren mevcut iktidar olmuştur.

Eğer referanduma gidecek kadar cesur kararlar alan bir Barzani varsa ona en büyük cesareti, gücü veren iktidarımızın gaflet ötesi destekleri olmuştur.

İşte bu şartlarda ve var olan çözümsüzlük karşısında yeni bir parti Türk siyaset sahnesinde yer almak üzere gün saymaktadır.

Meral AKŞENER ve ekibi hem bu ülkenin can suyu olmaya namzet, hem de umutların yükseldiği, farklı toplum katmanlarında yeniden Kuvayı milliye ruhu gibi kenetlenmenin olduğu ümit var bir olgu karşımıza çıkmaktadır.

Halkta muazzam bir beklenti hâsıl olmuştur. Beklenti yükseldikçe Meral AKŞENERve ekibinin işi de bir o kadar zorlaşmaktadır. "Türkiye partisi" iddiası gerçekten büyük bir iddia ve içinin de o randa doldurulması gereken bir iddiadır.

Yeni parti, programı, kurucular kurlu, il yönetimleri ve parti içi demokrasi anlayışı ile şimdiye kadar çözümsüzlüğe sebep olan bütün yanlışlardan kaçınmak zorundadırlar. Siyasette nitelik kazandırmak, ideolojik bağnazlardan uzak, insanımızı ortak paydalarda buluşturmak, her türlü hamasetten uzak; aklın, bilimin ve birleştirici üslubun sesi olmaya mecburdur.

Meral AKŞENER ve ekibi tarihi bir fırsat kadar sorumluluk ile baş başadır. Zira toplumun her kesiminin teveccühüne mazhar olmuştur. Bir siyasi kişilik ve ekibi için bu büyük bir fırsat ve nimettir. İyi değerlendirilmesi gerekir. Türk milleti içinde bu son çare demek belki büyük bir iddia ama büyük bir şans ve can suyudur bu hareket.