Sağda solda yazdıklarımı az çok okuyanlar benim nasıl bir Peyami Safa hayranı olduğumu hatırlayacaklardır. Peyami Safa'ya olan hayranlığım rahmetlinin yazdıklarına olduğu kadar dünyayı algılayış biçimine de duyduğum muhabbetten gelmektedir. Türk edebiyatında birçok psikolojik roman denemesi olmuş lakin kanımca kimse Safa kadar insan ruhunun inceliklerine hâkim olamamıştır. Zira Peyami Safa eserlerinde psikolojik kurguyu bir şeyler yazıyor olmak için enstrüman olarak kullanmamış, bu kurguya insanı anlamaya ve anlatmaya dair en sağlam yöntem olduğu  için yer vermiştir. Herkes tarafından sıkça "9. Hariciye Koğuşu" zikredilse de "Biz İnsanlar" ve "Yalnızız" romanlarında âdemoğlunun arzularının temeline dair yapmış olduğu zihin yolculuğu çok daha önemlidir.

​Peyami Safa'nın "Biz İnsanlar" kitabında aşkın kaynağına dair koyduğu tarif aslında şeytandan daha şeytani varlık insanoğlunun tüm arzularını ve ruh halini ortaya koyan bir tariftir. Zikrettiğim bu bölümde Safa insanın âşık olma saiklerinden birinin meçhule duyulan hayranlık olduğunu belirtir. Aşkı insanın kendinde var olmayanı bulup yarımdan tam olmaya evrimi şeklinde tarif eden yazar, insanın zaten kendinde hali hazırda bulunanlara tevessül etmediğini bu sebeple "imkansız aşk" kavramının bu kadar sık karşılaşılan bir kavram olduğunu vurgular. Kendisinde olmayana, kendisine yabancı olana, meçhule duyulan merak duygusu ve hayranlık aslında geleceğine dair o ana dek olandan farklı bir projeksiyon ortaya çıkma ihtimaline karşı duyulan heyecandır. Malum olandan sıkılanın meçhul olana zaafı olması kadar doğal bir şey yoktur. Bu aslında insan için bir çıkış arayışıdır. Mevcut halinden memnun olmayan şahsın geleceğine ümit üzerine kurgulamasıdır.

"Şimdi sen bunları söyledin, iyi ettin de başlıkla ne alaka kardeşim?" sızlanmalarınız dillenmeden hemen konuyu oraya bağlayalım. Politika denen meret insanın gelecek tahayyülü üzerine kuruludur. İnsanlara yarına dair bir vizyon sunma yarışı olan politik yarış bu dünyanın elemanı olduğu kadar aslında insanların ruhuna da hitap etmektedir. Öyle ki hem dünyada hem de ülkemizde hala günlük siyasetin en büyük belirleyicisi ta 1960'larda başlayan "End of Ideologies" tartışmasına rağmen "ideolojik bağlılıklardır". Seçim zamanı dahil olmak üzere siyasi rakiplerini vaatleri ve vizyonları üzerinden değil de geçmişte yapmış oldukları sebebiyle eleştiren politikacılar bunun en büyük kanıtıdır. Buna ek olarak sosyo-ekonomik bazda bölgesel siyasi eğilimler geçmişle mukayeseli incelendiğinde ideolojilerin oy verme eğilimine ne kadar sıkı sıkıya bağlı olduğunu görebiliriz. Bu da demek oluyor ki Türkiye'de siyaset ancak ve ancak insanların ruh dünyasına da hitap edilerek yapılabilir.

İnsanların hem somut olarak yaşantısına hem de ruhuna hitap etme yarışı olan siyaset sanatının özünde aslında insanın geleceğe oluşturulacak bir ümit duygusuyla çekim merkezi yaratmaktan ibaret olduğu söylenebilir. İnsanlarda bu ümit duygusunu uyandırabilecek etken tıpkı Peyami Safa'nın aşkı tarifte kullandığı gibi gelecekte yapılacaklar konusunda onlara meçhulü sunmaktan geçmektedir. Meçhul öyle bir denizdir ki olabileceklerin sınırının yokluğu insanlarda heyecan uyandırır ve ister istemez insanların ona meyletmesini sağlar.

MHP'de yaşanan genel başkanlık yarışı incelendiğinde Meral Akşener diğer dört muhalif adaydan ve mevcut genel başkandan tam da bu sebeple ayrışmaktadır. Meral Akşener diğer adaylarla kıyaslandığında partide bir reform yapabilecek yegâne insan olarak ön plan çıkmaktadır. Her şeyden önce "Ben başbakan olacağım" iddiası, aday olma sebebinin MHP'de bir lider sorunu kadar zihniyet sorunu olduğunu da ortaya koyan bir iddiadır. Meral Akşener'in partinin kodlarına dokunmadan partiyi bir proje partisi haline getirme çabası açıkça görülmektedir. MHP tabanı ve seçmeni dışında diğer politik gruplarda da bir heyecan ve rüzgâr yaratmasının sebebi de budur. MHP'li olmayan seçmende "diğer adayların seçilmesiyle Devlet Bahçeli gidecek bir başkası gelecek" görüşü hâkim görünmektedir. Lider değişecektir lakin partinin aksayan yönlerinin değişeceğine dair inanç azdır. Oysa Meral Akşener Türk milletine meçhul olanı vaat etmektedir. Aksayan yapıyı tarihe gömmeyi ve yenisini el birliğiyle tekrar inşa etme fırsatı sunmaktadır. Meral Hanım ümit vermektedir. Birilerinin adamları gidecek de yerine bir başkası dolduracak korkusunu seçmene zerk etmeyen yegâne aday Meral Hanım'dır.

Bu sözlerin hamasi bir söylem olmadığını anlamaları için diğer adayları destekleyen arkadaşlara taban dışına da dönüp bakmalarını tavsiye ediyorum. Türk milliyetçilerinin tarihe geçecek demokrasi mücadelesinin şanlı lider adayları olmaları sebebiyle şahıs bazında tek tek isim verip örnekleme yapma etik olmayacaktır.-Kim gelirse gelsin Devlet Bahçeli'de evladır diye düşündüğümü belirteyim.- Lakin Meral Hanım dışındaki adaylar MHP delegesine o kadar konsantre olmuş durumdalar ki diğer partilere de oy veren Türklerin aradığı çıkış yolunu kaçırmaktalar.

Denebilir ki genel başkanı seçecek kişiler üst kurul delegeleridir. Bu sebeple neden dışarıya kulak verelim? Unutmayalım ki MHP delegesi Türk milletinin geleceği için, genel merkezin tüm baskısına rağmen kendisini belirleyen lidere karşı bayrak açmış bir kitledir. MHP delegesi kişisel ilişkilerini bir kenara bırakıp Türk milletinin refahından taraf olacaktır. Kendi çıkarını ve parti çıkarını değil milletin çıkarını düşünen delegeler Türk milliyetçilerini en ileriye taşıyacak lider hangisiyse onun arkasında saf tutacaktır.

Bunlardan sebep kanımca sadece ve sadece MHP tabanına değil tüm Türk milletine seslenen, malum olan mecliste azınlık bir MHP'yi değil sınırsız bir meçhulü vaat eden, ümit aşılayan Meral Akşener genel başkanlığa en yakın isimdir.

Tanrı yar ve yardımcısı olsun.