Bir kaç gündür Münir Özkul üzerine yapılan paylaşımları takip ediyorum.

Gerçekten herkes büyük üzüntü içerisinde.

Bu üzüntünün sebebini düşündüm bugün uzun uzun.

Üzüntümüzün sebebi sadece Münir Özkul'un vefatı mı sizce?

Bence tek sebep bu değil.

Biz daha çok kendimize ağlıyoruz.

Münir Özkul gibi sanatçılar bizim kaybettiğimiz değerlerin son temsilcileriydi.

Onun nezaketinden konuşuyoruz, çünkü artık ağzımızdan küfür eksik olmuyor.

Mütevaziliği sohbet konumuz oluyor, çünkü bizler mütevaziliği rafa kaldıralı çok oldu. İnanmayan şu sosyal medyaya baksın, herkeste bir kibir, herkes ahaliye üstten bakıyor, herkes her şeyi biliyor, herkes sinirli, herkeste bir öfke, herkes en büyük vatansever ve herkes herkese göre vatan haini!

Tabi hal böyle olunca Münir baba gibi güzel insanların o içten, nezaket kokan röportajlarını dinlerken duygulanıyoruz.

Çünkü biz artık kahvede bile birbirimizle iki dakika tatlı sohbet edemez hale geldik.

Bir çok kardeşim Münir Özkul'un resmini paylaşmış ve üzerine gayet samimi duygularla "Seni unutmayacağız" yazmış.

Ben Münir Özkul'un unutulacağını sanmıyorum. Yüzlerce filmi olan bir usta kolay kolay unutulmaz.

Kemal Sunal'da unutulmadı, Hulusi Kentmen'de, Adile Naşit'de…

Bence kendimize vermemiz gereken söz bu olmamalı, kendimize şu sözü vermeliyiz "Münir Baba senin vefatın bizlere kaybettiğimiz değerlerimizi hatırlattı, o değerleri yaşatarak seni yaşatacağız." işte bence verilmesi gereken söz bu.

Onların kuşağını neden bu kadar çok sevdik? Bu soruyu ne zaman kendime sorsam hep aynı sonuca varıyorum.

Onlar "Toplum bunu istiyor" diyerek sanat yapmadı. Onların ilkesi topluma örnek olmaktı.

Yoksa onlarda bilirdi "Toplum böyle istiyor" diyerek küfürden ibaret filmler çekmeyi.

En büyük özellikleriydi Halkçılıkları. Hiç bir zaman yalaka, dalkavuk olmadılar. Çünkü bildikleri bir şey vardı "Halk için eleştirmek, sorgulamak sanatçının görevidir." Sosyal hayatlarını da bu bilinç ile yaşadılar.

Size Kemal Sunal'ın bir anısını anlatayım.

Bir gün Kemal Sunal ile Cüneyt Arkın Ankara'ya gidiyor. Kemal Sunal'ın da o gün mecliste bir işi var, Cüneyt Arkın'a diyor ki "Abi sende gel beraber gidelim", "Tamam" diyor Cüneyt Arkın "Gidelim". İnsani ihtiyaç ne zaman geleceği belli olmaz, meclise vardıklarında Kemal Sunal'ın tuvaleti geliyor ve iki arkadaş o işi görmeden önce bir başka işi görmek için tuvaletten içeri giriyor.

O esnada da tuvalette çişini yapan bir vekil var. Vekili görünce Kemal Sunal hemen vekilin yanına gidiyor ve omuzuna vurarak vekile ne diyor biliyor musunuz?

"Mecliste ne yaptığını bilen tek vekil sensin!"

Tabi Cüneyt Arkın patlatıyor kahkahayı ve ikisi de gülme krizine giriyor.

O kuşağın sanatçıları gerçekten yürekli insanlardı.

Şimdikilerin hangisi halkın haline bakarak vekile böyle bir laf söyleyebilir. Veya hangisi Cüneyt Arkın gibi söyleyenin yanında durabilir.

Yani, mütevazilik ve nezakette yetmez, o dönemin sanatçılarını yaşatacaksak Halkçı olmalıyız, Faşo Ağalara karşı cesur olmalıyız, yani her birimiz bir Vatandaş Rıza olmalıyız

O zaman inanın sanatta, sanatçıda, basında, hatta siyasette değişir bu ülkede.

Bir gün Cüneyt Arkın'a sormuşlar

- Medya insanları aptallaştırdı mı?

Cüneyt Arkın cevap vermiş

- Evet aptallaştırdı, ama yeter daha fazla gelmesinler üstümüze , tamam biz aptallaştık!

Evet aptallaştırdılar! Fakat bu "Kendimize gelmeyiz" demek değil.

Şu son iki günde gördüm ki medya bombardımanının altında can çekişen bir şeyler var bizde. Zamanın da içimize ekilen değerleri hala tam olarak öldürememişler.

Yanılıyor muyum? Sanki Münir Babanın vefatı hepimizi şöyle bir titretti.

Kendimizi aradık kendimizi! Dünü aradık...

Ben diyorum ki, bir kaç gün şu medyadan uzak duralım.

Oturalım Münir Özkul gibi güzel ustaların filmlerini izleyelim. Belki de aradığımız şey orada.

Hatta bu işi yalnız yapmayalım. Yalnız yapmazsak daha güzel olur. Çayı demleyelim eşimizle dostumuzla izleyelim o filmleri.

Filim bittikten sonrada, nefret kusmadan, öfkelenmeden, ayrıştırmadan, tatlı tatlı derdimiz ne, problemimiz ne, oturalım konuşalım.

Anadolu insanının gönlü geniştir. Bunca çirkefliğe gösterdiğimiz sabrı birbirimize gösteremeyecek miyiz? Bu kadar küçük müyüz biz?

Veya bize değerlerimizi bile unutturanlar sandığımız kadar büyük mü?

Ne diyordu Münir Baba


"Bak beyim, sana iki çift lafım var...


Hıh, sen, büyük patron, milyarder, para babası, fabrikalar sahibi Saim Bey!

"BEN YAŞAR USTA!"


Sen mi büyüksün? Hayır, ben büyüğüm! Ben, Yaşar usta!..."

Korkma kardeşim, biz daha büyüğüz.

Okan Kilit