EYLÜL 2014

Yıl 2018 niye 4 sene önceki seyahatimi yazıyorum? Çünkü iş sebebi ve başka özel sebepler yoksa imkanlar dahilinde canının istediği her vakit oraya gidemiyorsun. Döndüğümde birçok arkadaşımla buluşup her yaşadığımı anlattım ama böyle bir platformda yazma fırsatım yeni oldu ne yapalım? Yaşadıklarımı zamana ve tarihe bir not düşmüş olalım. Hem belki siz de heves edersiniz. ;) Çok sevdiğim Güneyli bir arkadaşımın bana hatırlattığı gibi "ayağını basmadığın yer senin değildir"

Hep Azerbaycan'a gitmeye niyetim vardı. Oradaki dostlarım seyahat için en uygun zamanın Eylül ayı olduğunu söyledi. Yazları fazla sıcak, Eylül'den sonrası ise fazla rüzgârlı ve soğuk olurmuş. Beni gaza getirmeyi başardılar ve ekonomik olmasından sebep, kara yoluyla Azerbaycan Bakü'ye gitmeye karar verdim. Nurti çıldırdı! Gidiş, Sarp Sınır Kapısında kargo boşaltıldığı için 3 güne yakın bir süre. 2-2,5 gün kesin. Hayat boyu uzun yolculuklardan nefret eden ben için iyi cesaretti. Kara yolu ile gittiğim için Azerbaycan konsolosluğuna gidip vize aldım. Vize için ücret ödemiyorsunuz. Tedbirli olmayı sevdiğimden biletlerimi de önceden ayarladım. O günün parasıyla gidiş geliş 300,00 TL para ödedim. Bence müthiş uygun bir fiyat. Uçak ile 1.000,00 TL'yi buluyordu. Aradaki farkı orada harcadım yani.

Bir Cumartesi öğleden sonra Aksaray'daki otogardan otobüsümüz kalktı. Özellikle 3 numaralı koltuğu almam söylenmişti. Neden olduğunu yolculuk esnasında anlıyorsun çünkü 3 numaralı koltuk ilk sıra şoförün hemen sağ tarafı. Yani önüne yiyecek içecekleri koymak için bulunan rafa ayaklarını uzatabiliyorsun. Kısmen züğürt tesellisi. J Yanımda bir hanım sol iki yanımda da iki hanım oturmuştu. Otobüsteki tek Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı bendim. Sonra sonra bunun ekmeğini yedim desem olmaz yedirdiler.

Yolculuk şoförün sigara içmesinden sebep tartışma ile başladı. Hassas damarıma basmışlardı. Yasak değil mi beyefendi şuncacık alanda ne diye sigara içiyorsunuz diye sitem ettim. Anlaşılan yasak yurt içi geziler veya buranın sınırları için geçerliymiş. J Muavin bey şoförden yana olarak bana sitem etti. Sonra geçici süre ile aramızda bir iletişimsizlik söz konusu oldu. E yolculuk uzun tabi. Yavaş yavaş yanımdaki hanımlarla sohbet etmeye başladık. Otobüs Karadeniz hattı boyunca yolcu almaya devam edeceğinden ilk başta dolu sayılmazdı. Rahat rahat çene çalıp, gülebiliyorduk.

En çok korktuğum mola saatleri idi. Korktuğum gibi olmadı. Yolculuk boyunca sık sık mola veriliyor. Sarp Sınır Kapısına gelene kadar ki tesislerimiz gerçekten temiz. Sınırda kargo boşaltımı yapılırken 3-3,5 saat kadar bekliyorsunuz. Civarı bir nebze gezme imkânı bulabiliyorsunuz. Karadeniz'in doğası muhteşem. Çarşı var ve çoğunlukla Gürcüler mevcut. Buradan itibaren hijyeni ara ki bulasın. En büyük sorun tuvalet sorunu. Psikolojik midir nedir ben o kadar yolculuk boyunca kabız oldum diyebilirim. J Zaten o pis tuvaletleri gördükten sonra dışkınızın geleceği varsa da geri kaçar. Bu durum varana kadar böyle devam etti.

Sarp Sınır Kapısında araçların tek tek kontrol edilmesini bekledik. Harcımızı ödedik. O vakte kadar Gürcistan hakkında bilgileri almaya başlamıştım. Çok suratsız oldukları, mutlak yolculuk esnasında bizlere problem çıkaracaklarını Azerbaycan vatandaşları anlatıyordu. Gürcistan sınır kapısından girdiğimizde vakit gece idi. Memurun karşısına geçiyor, yüz fotoğrafını almasını bekliyorsunuz. O esnada kendi memurumun gözünü seveyim dedim. Hayvan güder gibi sıraya koymaya çalışmalar, sırada azarlamalar ve sürekli sanki tehlikeli biriymişsin gibi göz hapsinde süzmeler. Gürcistan sınır kapısında da aracın kontrol edilmesini beklerken yanımdaki hanımlarla lafladık. Sağ olsunlar hiçbir yerde elimi cebime attırmadılar. İşte bu da Azerbaycan Türk'ünün misafirperverliği. Çok lezzetli bir içecek ikramında bulundular. Üzerindeki alfabeden sebep Gürcistan içeceği sanmıştım ama dolumu Azerbaycan'da yapılıyormuş. Armutlu gazoz gibi bir şey. Asitli içecek. Yolu düşen bana bir şişe getirsin Allah rızası için. J Hemen bir fotoğrafını ekleyelim kolaylık olsun. 

İşlemlerimiz tamamlandıktan sonra yola devam ettik. Yine bir mola noktasında Türk yemekleri yapan bir restoran vardı. Ödemesini Türk Lirası, Dolar ve Gürcistan para birimi olan Lari üzerinden yapabiliyorsunuz. Sınıra yakın diye sanmıştım ama bu ülke boyunca böyle devam ediyor. Bildiğin paravan bir ülke. Gelirinin büyük çoğunluğunu kasinolardan, yabancı sermayeden ve ticari tırların transit geçişlerinden kazanıyor. Güzergah kırsala doğru ilerlediğinde hayvancılık yapılan toprakları gözlemlemek mümkün oldu.

Vakit gece idi. Müthiş bir yağmur başladı. Alt yapısı sıfır olduğundan bütün yolları tekerleğin yarısı kadar su kapladı. Dağlık, topraklı, çamurlu bir yolda film gibi ama bir ağaç fırtınadan devrilmiş yolu kapatmıştı. Şoför nedenini bilmediğim bir konudan sebep orada asayiş için gelen Gürcü polislerle tartıştı. Yol boyunca Azerbaycan vatandaşlarının demesine göre bunu hep yapıyorlardı zaten. Gözünün üstünde kaşın var misali sudan sebeplerle araçlar sık sık engellenir, ceza kesilirmiş. Neyse, otobüs şirketine ceza kesmeye kalkıştılar şoför kabul etmedi. Büyük ihtimal tartışma da bundan çıktı. Bir yandan ağacı kaldırma çalışmaları sürerken, bir yandan da ağaç yerinden kaldırılsa bile bizim geçişimize izin vermeyeceklerini söylüyorlardı. Otobüsü kenara çektirdi. Hatta otobüs içinde yaşlı, kadın ve çocuk olduğuna bakmaksızın gerideki tırları göstererek bütün bunlar geçecek en son siz geçeceksiniz diye zorluk çıkarmayı sürdürdü. Azerbaycan Türk'ü hanımlar aşağı indi onlarla Rusça konuşup, ikna etmeye çalıştılarsa da işe yaramadı. Otobüs şirketi çareyi Socar'ın istasyonunda beklemekte buldu. (Socar: Azerbaycan Cumhuriyeti Devlet Petrol Şirketi) Tam 6 saat bizi orada beklettiler. Bu sürenin sonunda firma cezayı kabul etmek zorunda kaldı. Muhtemelen de araya Socar'ın yetkililerini koydular. Tesise geldiğimizde düşmek kelimesini ilk orada duydum. Muavin düşün aşağıya diye seslendiğinde inin aşağıya dediğini anladım. O gün bugündür düşmek olarak kullanıyorum. J Tüm misafirperverlikleriyle Türkiye'den konağımızı alın ona dikkat edin diye uyarıyordu. Şoför, muavin ve yolcular tek Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olduğumdan beni korumak için toplu çaba gösterdiler.

Muavin kardeşle aramızı düzeltmiştik. Uzun yolculuk esnasında herkes uyuyup, bir tek benim oturduğumu görünce zeytin dalı uzatıp, bacım görüyorsun yol çok uzun sinirler dayanmıyor o yüzden sigara içiyoruz deyip camı açıp, sohbeti sürdürmüştü. Dişleri arasında altın dişleri olan muavin 21 yaşında evli ve çocuk sahibi bir gençti. Bizim orada erken evlenilir diye söze devam ediyordu. Şimdi sırası değil ama bahsedeyim Bakü'de altın dişleri olan insanlara çok rastladım.

Neyse yolculuğa dönelim. Kanallar aşırı yağıştan sebep taştığından, sadece kırsalı değil şehir merkezlerini de su götürüyordu. Batum'u o kadar sevmemiştim ama Tiflis gerçekten güzel bir şehirdi. Gece karanlığında aydınlatılmış Rus yapımı olduğu belli eski tarihi yapılar, heykeller, evler ve Kura ırmağının şehri yaran görüntüsü harikaydı.

Artık Azerbaycan Sınır kapısına gelmiştik. Araçtaki yükler bir bir boşaltılıyordu. Azerbaycan kolluk kuvvetlerini görünce kendi askerim, polisim gibi izledim. Gidip her birine sarılasım geldi.

Sınırda elimize bir broşür verdiler. Hâlâ saklarım. Üç günden fazla kalırsak Devlet Migrasiya Hikmeti'ne bildirmemiz gerekiyormuş. Göçmenler daire başkanlığı gibi bir şey. Bu kaydı yapmazsam çıkışta çok yüksek miktarlarda ceza ödeyeceğimi de söylediler. Hatta ödemeyi yapmak için geri dönmen gerektiğinden sınırdan Bakü'ye geri dönmem gerekmiş. Biletin de yanıyor tabi. Bunun Azerbaycan turizmini olumsuz etkileyen bir uygulama olduğu söylenmişti. Hâlâ öyle mi devam ediyor bilmiyorum. Umarım kalkmıştır çünkü orayı bulmak için zaman ayırıp, kayıt yapmak için bir arkadaşımla beraber gitmek zorunda kalmıştık. 

Yurt dışından gelenler için bol miktarda ayaklı döviz büroları var. Hatta işportacı gibi önünde arkanda dolaşıp bacım dolar lazım mı, manat lazım mı diye soruyorlar.Ben arkadaşımın tavsiyesi ile paramı dolara çevirmiştim. Manata göre kârlı olacağını söylemişti. Tedarikliydim ihtiyaç olmamıştı. Bakü'de doları manata çevirdim.

Bir yandan da yüklerini taşımak isteyen hamallar etrafında toplanıyor. Ben bir aile boyu bavulla gittim tek parça olduğundan gerek kalmadı ama işi düşen yüklü epey insan oluyordu.

Azerbaycan sınırından Bakü'ye gitmek için sizi ayrı araca bindiriyorlar. Diğer araç yeni mal alıp dönüyor. Yol boyunca ara ara uyuya kaldığımdan Gence'yi göremeden geçmişim. Gözümü açtığımda bir tek Gence tabelası gördüm. Sonra mola vermek için durağımız Kürdemir'di. Bol sinekli bir yer. Bir çay söyledik önümüze gelen şekere hayret ettim. O da benim cahilliğim tabi. Kimisi bir parmak boyunda, kimisi tırnak kadar irili ufaklı şekerler. Kıtlama şeker deniyormuş. Bizim Erzurum dolaylarında da kullanılırmış. Köyden indim şehre filminde bahsedildiği gibi kendimi İstanbul'un şehirli tangosu gibi gördüm.

Nihayet Cumartesi İstanbul'dan başladığımız yolculuk, Pazartesi öğlen Bakü'ye varışta tamamlandı. Gürcistan'daki aksaklık olmasa daha erken varabilecektik.

Otogara varmaya yakın şoför ile aramızda küçük bir atışma daha yaşandı. Bangır bangır müzik açmış kafamızı şişirmişti. Laf edince aaa ama sen de yeter artık gibisinden cevap aldım. J E misafirlik de bir yere kadar tabi canım. J

Öyle ya da böyle Azerbaycan'a gitme hayalimi gerçekleştirmek, şehitliğe, Elçibey'in kabrine varmak, Azatlık meydanına ayak basmak için onca uzun yolu göze almış, heyecanımdan çok da bunalmadan tamamlamıştım. Fakat bir daha kara yolu gider misin diye sorsanız sırf tuvaletlerden sebep hayır derim. J Dönüş yolunda artık o heyecanı tüketmiş ve ayrıldığınızdan sebep üzüntüye boğulduğunuzdan 1,5 gün olsa da kolay bitiremiyorsunuz. 1,5 gün olmasının sebebi ise sınırda kargo boşaltılmıyor olması. Fakat Samsun'da temsili Bandırma Vapurunu uzaktan da olsa izleyebiliyor, Karadeniz'in muhteşem doğasına tanık olabiliyor ve açık gök yüzünde bulutlara doyasıya bakabiliyorsunuz.

Bakü gezisi bir sonraki yazıda efendim.

Şimdilik esen kalınız. ;)