AB'nin anayasa konularında danışmanlık aldığı, bizim de üyesi olduğumuz Avrupa konseyi Venedik komisyonu 16 nisan referandumuyla ilgili malumunuzdur bir rapor yayınladı. Kısaca bu referandumun OHAL'de olmasını kabul etmiyorlar, ve en önemlisi referandumun konusunun Türkiye'yi otokratik, demokrasi dışı bir rejime götüreceğini söylüyorlar.

AB parlamenterler asamblesi yetkilileri en yüksek ağızlardan AB'nin,16 nisan Türkiye referandumuyla ilgili resmi görüşlerinin Venedik komisyonu raporuyla şekillendiğini söylediler.

Bu diplomatik lisan ile anlatılmak istenenin tercümesi şöyle: 16 Nisan referandumunda Evet çıkar ve anayasa değişiklikleri yürürlüğe girerse. Avrupa Birliği Türkiye'yi artık demokratik bir ülke olarak kabul etmeyecek.

Roma, Maastricht, Lizbon gibi bir dizi anlaşmalarla nihai şekli verilen AB ile siyasi ortaklık için hukuken bağlayıcı olan tek şey temel insan hakları meselesidir.

Yani özetle, demokrasi dairesinde değilse bir ülke AB, o ülkeyle ancak ticari bir ilişki sürdürebiliyor. Her hangi bir siyasi iş birliği içerisinde olmuyor.

Bu itibarla, 16 Nisan referandumundan evet çıkarsa. 1774 Küçük kaynarca anlaşması sonrası bir devlet politikası halinde özenle geliştirdiğimiz Avrupa topluluğu ile ortaklık ilişkilerinin tamamen kesilmesi veya en hafifiyle Avrupa'yla bizi birbirimize bağlayan bir çok komite, komisyon ve topluluk üyeliklerimizin askıya alınması söz konusu olabilir.

AGİT, AB adaylığı, Avrupa konseyi, Avrupa parlamenterler meclisi üyeliği benzeri bağlardan bahsediyoruz.

Türkiye'nin Avrupa'yla ilişkilerinde alacağı derin yaraların en önemli siyasi ve askeri müttefiklik ilişkimiz NATO üyeliğimizi de etkilemesi olası.

Petrolü olmayan müttefiksiz bir "İran" olma yolunda hızlıca ilerliyoruz.

Bu tip bir senaryoya açıkçası pek prim vermek istemiyorum. 250 yıllık çabalar, büyük fedakarlıklar sonucu oluşmuş açı ara en büyük ticari ve siyasi ortağımızla ilişkilerin bu hale gelmesi ve bahsettiğim ihtimallerin, milyonda bir dahi doğması acı vericidir.

Batılılaşma, seküler olma ve demokrasi ideallerini kaybetmiş bir Türkiye'nin fazla ayakta durma veyahut sağlıklı olma şansı yoktur. Tebasına vaad edecek istikbal kalmamışsa, aidiyet duygularının da zayıflaması ve nihayetinde herkesin başının çaresine bakmaya karar vermesi mukadderattır.

Türkiye, 250 yıllık vizyonunu ve devlet stratejisini değiştirip, değiştirmeyeceğine 16 Nisan'da karar verecektir. Konusunun meşru olmadığına inandığım bu referandumdan çıkacak sonuçlar da meşru olmayacaktır.

Devlet imkan ve gücünü OHAL maskesi altında fütursuzca kullanan, "Şeyh Sait'e fatiha" diyecek kadar pervasızlaşmış, Cumhuriyet ve demokrasiyi hiç benimsememiş kitle ve önderlerinin müreffeh Türkiye idealinin yok olmasına vesile olmaları pek tabii bir sonuçtur.

AKP ve RTE yönetiminin son günlerde referandum kapsamında AB üyesi ülkeler ile yaşanan nezaketsiz, diplomatik skandalları yukarıda anlattığım yol ayrımında bir ön alma hamlesi olarak değerlendirmek gerekir.

O halde bize düşen: her platform ve ortamda bu kadersizliğe direnmek, her biçim ve tarzda mücadele etmek tek çıkar yolumuzdur. 


Halil Ibrahim Bayrakçı