İşte bu noktada sorulması gereken temel soru şu ''Avrasya Cennetinin'' MESİH'i kim?

Cennetin bitip politikanın başladığı yer burası...

Coğrafi olarak Asya ve Avrupa birleşik kıtasını ifade eden ''Avrasya'' kavramı, zaman içinde politik bir anlam kazanarak coğrafya tabanlı bir siyasi ideolojinin adı olarak karşımıza çıkmıştır.

Dünyayı kendi yerleştiği yerden gören, Doğu ve Batı olarak ikiye ayıran ve arasındaki 'Türk – Rus - Fars' coğrafyasını kendi etki alanı olarak belirleyen Avrasyacılık ideolojisi, kendisini tarihi ve doğal bir gerçeklik olarak bizlere sunmaktadır. 

Avrasyacılar bu coğrafyadaki en büyük sorunu 'Orman ve Bozkırın' mücadelesi olarak görürler ve bu mücadeleyi işbirliğine çevirmenin gerekliliğini savunurlar. Onlara göre doğal kaynakları, devasa pazarı, insan gücü ve manevi değerleriyle Avrasya, siyasi bütünlüğü kendi kendine yetecek başlı başına bir potansiyeldir. Özel şartları, iklimi, doğal kaynakları, sosyopolitik yapısıyla ortak bir vatan olan Avrasya, bir bütün olarak algılanmalıdır. Bu tarihi ortak vatanın güvenliği ve yönetilmesi de bu algıya bağlı olarak tek merkezden yürütülmelidir.

Avrasyacılığa göre Rus İmparatorluğu ve Osmanlı'nın coğrafi yayılma alanları aslında doğal ve organik bir bütünlüktür. Tarihsel akrabalık bağlantısı ve ortak yaşama kültürünün idari bir yapılaşma ile pekişmesini gerekli gören, bu sayede dış dünyaya karşı büyük bir güç oluşturup birlikte ayakta kalınabileceğini savunan bu ideoloji; kendisine ait sosyal, politik ve ekonomik bir program organize ederek etkin bir politik hareket halini almayı başarmıştır.

'Avrasya Entegrasyonu' gerek devletler bazında gerek sivil toplum hayatında güçlü bir şekilde savunma alanı bulmaktadır. Bu fikirle sunulan gelecek faraziyesinin, tıpkı sıkıntılı süreçler geçiren toplumların Mesih'e sarılması gibi bir ferahlık hissi doğurduğunu söylemek yanlış olmaz. ''Avrasya İmparatorluğu'nu'' Avrupa ve Amerika'nın emperyalist saldırganlıklarını durdurabilecek yegâne güç olarak algılayan zayıf topluluklar için bu proje bir kurtuluş ümididir.

İşte bu noktada sorulması gereken temel soru şu Avrasya Cennetinin Mesih'i kim?

Cennetin bitip politikanın başladığı yer burası. Her din kendi 'Cennet' tasavvurunu sunar ve kendi müritlerini cennet ehli sayar, aynı her ideolojinin kendi taraftarlarını kutsaması gibi...

Anavatanımız, on binlerce yıllık toprağımız; Asya - Avrupa Birleşik Kıtası'nda huzur, barış ve güvenli yaşam elbette 'Türk Milleti' olarak bizim de beklentimizdir. Biz de ekonomik, kültürel ve siyasi entegrasyonu hedeflediğimiz büyük bir 'Türk Kuşağının' hayalini kurmaktayız. Ve tabi ki kıtamızda ki diğer güçlerle çağın gerektirdiği ilişkileri kurmaktan da kaçınmayacağız. Ancak vazgeçilmez bir şartla; 'Egemenlik Haklarımızdan' hiç bir şart ve durumda taviz vermeyerek!

İdeolojik tanımlamasını Rus milli varlığı üzerinden kodlayan Avrasyacılık; diğer milli kimliklerin siyasi, kültürel ve ekonomik varlığını tehdit olarak gördüğünü aşikâr etmemektedir. Alternatif Avrasyacı bakış açıları geliştiren ve 'Türk – Rus',  'Ortodoks – Müslüman' ortak medeniyeti yahut üstünlüklerinden sıyrılmış kimliklerden müteşekkil 'Avrasya Halkları'  teklifleriyle ön sunum yapan Rusya, coğrafyamızda bu sanal cennetlerine mürit toplamakta hiç bir güçlük çekmemektedir.

Oysa Rus devlet politikasının böyle bir sentezlemeyi yahut eşitlenmeyi kabullenecek bir gelecek tasavvur etmediği, hatta yüzlerce yıllık emperyal hayallerini Rus milli politikalarının doğrultusunda çok daha etkin bir şekilde pratiğe dökme çalışmaları yaptığı, Kırım ve Suriye meselelerinde aşikâr olmuştur. Rus Avrasyacılarının;  'Halklar Kurulu', 'Türk - Rus Sentezi' diye pazarladığı ideoloji, her ne kadar komünist dönemle kavgalı görünse de temelde aynı argümanlarları içermektedir. Ve biz; ne 'İmparatorluk Rusya'sının' ne 'Sovyet Rusya'nın' ne de 'Rusya Federasyonu'nun' toprakları içerisinde hiç bir kimlikle egemenlik paylaşmayı kabul etmeyeceğini bilecek kadar acı tecrübelere sahibiz.

Aleksandır Dugin öncülüğünde palazlanan fikir, anti-Amerikancı politikalarla Sovyet Rusya'nın çekilmek zorunda kaldığı topraklara yeniden ulaşmayı amaçlayan yeni Rus Devleti tarafından bir metot olarak şekillendirilmiştir. Hakimiyet krizleriyle varlık ve beka sorunu yaşayan çevre devletlere sığınacak bir liman olarak sunulmaktadır.

Rusya; Yunanistan'da, Kırgızistan'da, Türkiye'de, Makedonya'da, Macaristan'da, Ukrayna'da ve çevredeki tüm diğer ülkelerde, sivil toplum örgütleri, siyasi partiler ve gazeteciler yoluyla ''Ortak Evimiz Avrasya'' propagandası yapmaktadır. Bu politikasını; Türkiye, Türk devletleri ve kardeş devletlerde 'Türk Birliği ve Turan' fikrine yakınlaştırarak sunmakta bu kandırmaca ile yandaş toplamaktadır.

Bölgede soydaşlarıyla ilgili birlik stratejisi kurgulayamayan Turancıların, kökenini ve kırmızı çizgilerini keşfedemediği bu dış destekli yapılara çok kolay kapılmaları ve kendilerini fark etmeden 'Rus Avrasyacılığına' hizmet eder bir yolda bulmaları artık çok şaşırmadığımız bir durumdur. Bir 'Türkçü' simge, slogan veya söylemle ortaya çıkan bu yapılar, kısa bir süre sonra Anti-Amerikancı, Anti-Avrupacı duruşlarını 'Tek Dostumuz Rusya' olarak tanımlamaya başlayarak Rus emperyal ideolojisinin taşeronu haline gelmektedirler. Bir de; 'Sovyetler'inTürkiye'yi işgal edeceği yalandı, milleti kandırdılar…' söylemi ile kendilerini temize çekme telaşesindeki yeni ulusalcı, eski komünist yapılar var ki onlar da Avrasya ideolojisinin doğal müttefikleri olarak karşımızdaki yerlerini alıyorlar.

Sahte Cennet Avrasyacılığın; karşısındaki tek mücadele cephesi ise siyasi, kültürel ve ekonomik egemenlik savunucuları olan 'Türk Milliyetçileridir'. Bu nedenle Türk milliyetçilerinin, kendi varlıklarını korumak ve yol arkadaşlarını doğru seçmek adına bu sahte cennet havarilerine azami dikkat etmeleri hayati önem taşımaktadır. Türk milliyetçisi ve Avrasyacı arasındaki en kritik ayrımın 'Milli Egemenlikte' saklı olduğu unutulmamalıdır.

Türk milliyetçisi için 'Egemenlik Kayıtsız Şartsız Türk Milletinindir!'…

Öyleyse bu temel ön kabule 'şerh' düşen tüm fikir ve ideolojiler Türk milliyetçilerinin düşmanıdır...