Osmanlı Devleti, Kızıldeniz'in güvenliğini sağlamak ve Hint Okyanusu'nda Portekizlilere karşı mücadelede edebilmek amacıyla 1525 yılında Süveyş'te bir deniz üssü kurmuştu.

Buradaki donanmanın başına 1547 yılında Piri Bey getirildi. Piri Reis'in Süveyş kaptanı olarak tayin edilmesinin sebebi o sıralar, Osmanlıların Hint Okyanusu'ndaki yegâne limanı olan Aden'de Âli bin Süleyman el Tavlakî adındaki bir Arap şeyhinin isyan ederek hâkimiyeti ele geçirmiş olmasıydı.

Piri Reis'in korsanlıktan yetişmiş, deniz savaşlarında tecrübeli biri olarak Aden'de Türk hâkimiyetini tekrar tesis etmesi mümkündü. Piri Reis bu amaçla 29 Ekim 1547'de, irili ufaklı 60 gemiden oluşan bir donanmayla Süveyş'ten hareket etti. Yemen'in Moha limanına varınca Yemen beylerbeyi Ferhad Paşa'nın takviye olarak kendisine verdiği beş gemiyi de donanmasına katarak Aden'e doğru yol almaya başladı.

Kuşatmadan Evvel

Sultan Süleyman Hanın emri üzerine 29 Ekim 1547 tarihinde 60'ın üstünde kadırga ile Aden deki karışıklığı gidermek ve Türk hâkimiyetini tekrar tesis etmek üzere yola çıktım. Moha limanında bize katılan Ferhad Paşanın verdiği 5 gemiyi de takviye ederek Aden'e doğru dümen kırdık. Bu arada Sancak beyi Kasım'ın komutasında ki Türk birliği Aden'i karadan muhasara altına almış kontrolünde ki 3 gemi ile şehrin top menzilinin dışında demirlemiş donanmamızın beklemekteydi.

Donanmamız ile yolculuk için pek müsait zamanlar olmasa da Hünkârımızın emri gereği dinlenmeksizin hareket ederek 15 Kasım 1548'de Aden yakınlarında bir mahalle olan Bire'ye vardık. Bu sırada Aden'i ele geçirmiş olan Ali Bin Süleyman bir baskın saldırı ile bize nazaran az olan kuvveti ile Türk birliği üzerine hücum etti. Ancak Kasım Bey'in ustalıkla yaptığı manevralar ile ağır zayiatlar vererek geri çekilmek durumunda kaldı. Önceden kale içine yerleştirilen muhbirlerimizin getirdiği bilgiye göre bu saldırı da Ali Bin Süleyman da ölmüş ve yerine oğlu Muhammed geçmişti. Kuşatma planını uygulamanın sırası gelmişti.

Piri Reis sert bir tonla emir erine seslendi,

"Çocuk nerde kaldı bu şerbet?"

"Geliyor Kapudan Paşam tam istediğiniz gibi hazırladı çeşnici."

Piri Reis pek çok bitkiden hazırladığı şerbetini savaş olmadığı hallerde her gün içerdi. Dost meclislerinde uzun ve sağlıklı yaşamının sırrının bu şerbette olduğundan aileden gelen bir tarif olduğundan bahsederdi. Kamarasının penceresinden dışarı doğru baktı gözleri açık deniz ile bir olmuş açıklara dalmıştı.

Ömrünün sonunda bu adam belki de son zaferine gidiyordu. Belki de amcası Kemal Reis gibi şehadeti tadacaktı bu savaşta. Amcasını her hatırladığında gözleri dolardı. Ufak yaşında elinden tutan düğüm atmaktan usturlap tutmaya kadar her detayı amcası Kemal Reisten öğrenmişti. Gelibolu da sabaha karşı kapıları çalındığı anı unutması mümkün müydü? Kapıyı babası açmıştı. Kapıda kardeşini görünce kucaklaşmışlar hasret gidermişlerdi. Hey gidi Konyalı Hacı Mehmet yıllar seni kocatmış demişti amcası babasına.

Daldığı hayallerden emir erinin kapıyı çalması ile sıyrıldı yaş dolan gözlerini sildi ve tok bir sesle: İçeri Gel

"Kapudan paşam şerbetiniz"

"Çok yaşa çocuk, çıkabilirsin."

"Kapıcıbaşı Hüseyin Paşa geldi kapudan Paşam."

"Gelsin!"

Kapıcıbaşı Hüseyin pek cevval bir bey idi körfezde gösterdiği varlık ve keskin zekâsı ile Piri Reisin sözüne itimat ettiği adamlardandı. Geniş omuzları büyük elleri ve sert pazuları ile savaşta yoğurulmuştu bu yiğit. Bir Türkmen obasından tıpkı Piri Reis ve diğer asker tebaası gibi çocuk denecek yaşta alınmış. Disiplinli sıkı bir eğitimden geçmişti. Yüzü her daim kederli idi. Bir şeye özlem duyuyor gibi bakar ama aldığı eğitim gereği disiplinini ve tedbiri hiç elden bırakmazdı.

"Şu iş bitsin, şu iş bir bitsin bu yiğidin beklediği" ne öğreneceğim diye içinden geçirdi Kapudan Piri Reis.

Kapıcı başı kendinden emin içeri girer acele ile söze başlar;

"Kapudan Paşam 10 kayık ile şehre yardım geldiği haberini aldık emriniz olursa öncüler ile takip edip imha edelim. Haberi aldığım gibi birkaç gemi hazırlattım hemen hareket edebiliriz."

Piri Reisin eli sakalına gitti düşünceli bir şekilde;

"Dikkatli olun Hüseyin bir pusu olmasın Muhammet bin Alinin babasının akıbeti de ortada iken bir avuç adamla şehri teslim etmemesinin sebebi Portekizlilerden gelecek yardıma çok güvenmesidir."

Devamı Gelecek Salı: GERÇEĞE DOĞRU