​The New York Times - 14 Nisân 1909 (Haberde isyân çıktığı, devrim kabînesinin düşmek üzere olduğu, bir bakanın öldürüldüğü, Ahmed Rızâ'nın tehlikede oluğu, askerlerin sevdikleri Tevfik Paşa'yı istedikleri belirtiliyor. Ayrıca isyânın sorumlusu olarak Fırkâ-i Muhammediyye'yi gösteriyor.)

31 Mart Olayı olarak Türk târîhine geçen ve Türk târîhini derinden etkileyen askerî ihtilâl, aradan geçen 104 yıla rağmen hâlâ yeterince aydınlatılamamıştır. Bunun en başta gelen sebebi ise birçok târîhçinin bu konuya bilimsel olarak değil, ideolojik olarak yaklaşmış olmasıdır.

Ba'zıları için bu isyânın en büyük sorumlusu, Sultân 2. Abdûlhâmid'dir. Eski mutlâkıyet yönetimini geri getirebilmek için yapmıştır. Ba'zıları için ise Sultân'ın payı olmasa da, engel de olmamıştır. Şer'iâtçı askerlerin başlattığı, Harekât Ordusu'nun bastırdığı şer'iâtçı bir isyândır. Ba'zıları için ise Sultân 2. Abdûlhâmid Han ile bir ilgisi olmadığı gibi ona karşı çıkarılmış bir isyândır. Arka planında İttihâd ve Terakkî Cemîyeti vardır.

Peki, bunlardan hangisi doğrudur? Eğer bu konuya ideolojik bir açıdan bakar, "Sebep, irticâdır" ya da "Sebep, İttihâdçılardır" deyip, altını boş bırakır isek sonuç doğru bile olsa, yanlış bir yol olacaktır. Bu durumda yapılması gerekenler, yargıya varmadan evvel konu ile ilgili taraflı tarafsız bütün kaynakları taramak ve bu arada dönem içerisinde yaşanan olayları incelemektir. Bu şekilde sonuca ulaşmak, çok daha sağlıklı olacaktır. Bununla berâber ben, ihtilâlden önce ve ihtilâl sırasında yaşanan ba'zı olayları, göz önüne sereceğim ve bunun üzerinden sonuca ulaşmaya çalışacağım.

· İhtilâl Öncesinde Yaşananlar

İttihâd ve Terakkî Cemiyeti, esâs olarak iki fikrî temel üzerine kurulmuştur. Bunlardan biri "Meşrûtiyet'in i'lânı", Kânûn-i Esâsî'nin yeniden yürürlüğe girmesi ve Meclîs-i Mebûsân-ı Millî'nin açılması ile "Sultân 2. Abdûlhâmid'in tahttan indirilmesi"dir. İdeoloji olarak Osmanlıcılığı (Belirsiz "Osmanlı milleti") kabûl eden cemiyet, devletin ancak meşrûtî yönetim ile kurtulabileceğini savunuyordu.


1878'de sona eren ve sâdece iki yıl yaşayabilmiş olan birinci meşrûtiyetin ardından, genel olarak meşrûtiyet isteyen çevrelerde, Sultân 2. Abdûlhâmid'e karşı bir düşmânlığın olduğu görülmektedir. Bu konuda dönem içerisinde İttihâd ve Terakkî'nin önemli isimlerinden biri olan ve Manastır Şûbesi'nin kurucusu olan Kâzım Karabekir'den, Mehmed Âkif'e kadar birçok kişinin oldukça ağır sözleri vardır. Bununla berâber Meşrûtiyet'in i'lânından sonra bu düşmânlığın düşük rütbeli ve rütbesiz askerler ile halk arasında da yayılmaya çalışıldığını ve bir miktâr etkili olduğunu görüyoruz. O dönemde çavuş rütbesinde olan bir jandarma askerinin Sultân 2. Abdûlhamid'in son mâbeyn başkâtibi olan Ali Cevat Bey'e söylediği şu sözler, dikkât çekicidir.

"Bu Hamidof ne fena adammış be; memleketi Moskofa sattı. Her gün her gün Yaldız sarayından para isterdi. Para vermeyen paşaları, kaymakamları azlederdi. Biz de Paşalar azl olunmasın diye adamları döver idik. Yaldıza para gönderirdik. Doymazdı. İki ay sonra yine Yaldız para isterdi. Allah Şimdi belâsını verdi. Kurtulduk."[1]

Sonraki dönemlerde de Sultân 2. Abdûlhâmid'e duyulan düşmânlık devâm etmiştir. Atatürk döneminde bir süre Türkiye Cumhûriyeti Adâlet Bakanı olarak görev yapan Mahmût Esat Bozkurt'un gözünde "vatanın yarınki celladı"dır.[2] Aynı şekilde Taylan Sorgun, ünlü Yemen türküsünü Sultân 2. Abdûlhamid'e dayandırmakta ve ünlü türkünün sözlerinin bir kısmını yazdıktan sonra "Bütün bunlar Sultan Hamid'in zulmü değildir de, nedir?.." [3] demektedir.

Gerçi bu tarz sözler ve yazılar, oldukça boldur ve hâlâ bunlara rastlanılabilmektedir. Bununla berâber bu tarz yayınlar, meşrûtiyetin yeniden i'lânı ile isyân arasındaki dönemde, özellikle basında oldukça artmıştır. Özellikle Serbestî gazetesi, bu konuda oldukça sert ve zamân zamân hakâret içeren yayınlar yapmıştır. Sultân'ın bu yayınlardan çok rahatsız olduğunu Ali Cevat Bey yazmaktadır[4]. Serbestî gazetesi, sonraki süreçte İttihâd ve Terakkî Cemiyeti'nin de önemli bir muhalifi olmuştur. Ancak yine de Sultân 2. Abdûlhâmid'e yönelik çok sert yayını devâm etmiştir. Bu gazete hakkında Sultân, hem mevcûd hükûmete, hem yakın çevresine sürekli şikâyette bulunmuştur. Hattâ bir keresinde şöyle demiştir.

"…hiç olmazsa bir az haya etsinler. Bu Serbestî gazetesi bizim büyük birâderin (Veliahd Şehzâde Mehmed Reşad – K.A.K.) gazetesidir."[5]

Bununla berâber Serbestî gazetesinin başyazarı ve yazı işleri müdürü olan Hasan Fehmi Bey, isyândan tam bir hafta evvel, 6 Nîsân 1909 târîhinde bir İttihâdçı fedâî tarafından öldürüldü. Cenâzesi ise oldukça büyük bir İttihâd ve Terakkî karşıtı bir mitinge dönüşmüştür.

Basının bu tavrının yanında isyândan önceki günlerde yaşanan bir olay, oldukça dikkât çekmektedir. 7 Ekim 1908 târîhinde Fâtih medresesi hocaları olduğunu söyleyen bir grup, Yıldız Sarayı'na gelmiş ve Sultân 2. Abdûlhâmid ile görüşmek istediklerini bildirmiştir. Yapılan görüşmede, şer'iât isteyen, Kânûn-i Esâsî'nin kaldırılmasını, Meclîs-i Mebûsân-ı Millî'nin fesh edilmesini, tiyatroların ve kadınların kapatılmasını isteyen bu grubun yalan söylediği ve Fâtih Medresesi ile bir alâkaları olmadığı ortaya çıkmıştır.[6]

Ayrıca 10 Şubat ve 12 Şubat 1909 târîhlerinde ba'zı gazetelerde Sultân 2. Abdûlhamid'in tahttan indirildiği[7] haberinin yapılması ve buna dâir ba'zı haberlerin halk arasında yayılması da dikkât çekici bir durumdur. İsyânın hemen öncesinde de askerlerin abdest almalarının ve namaz kılmalarının yasaklandığı da oldukça hızlı bir biçimde yayılmış ve Sultân'ın kulağına kadar gelmiştir. Ancak buna inanmadığı, askerlere böyle bir şeyin olmadığının anlatılmasını isteyen bir fermân yayınlamıştır.[8] Bu noktada, Kâzım Karabekir'in "Günlükler"indeki, 6 Mart 1325 (19 Mart 1909) târîhli yazı, büyük ihtimâlle aynı noktaya temâs etmektedir.

"İstanbul'un vaziyeti günden güne bana endişe veriyor. Edirne'de askerler arasında da ifsâdât yapılıyor."[9]

Aynı şekilde 12 Mart 1909 târîhli İkdâm Gazetesi'nde Dr. Rızâ Nûr'un yazdığı başmakâle oldukça ilginçtir. "Görüyorum ki, iş fenâ gidiyor" başlıklı makâle, İttihâd ve Terakkî Cemiyeti'ne yönelik ciddî bir uyarı ve eleştiri niteliği taşımaktadır. Söz konusu makâlenin bir kısmında Rızâ Nûr, şöyle demektedir: "Cemiyet hükümet içinde hükümet mi, Cemiyet muamelat ve icraat-ı hükümete müdahale ediyor mu, Cemiyetin başka yolsuzlukları var mı, Cemiyetin vazifesi nedir, Cemiyetin vücuduna lüzum var mı?"[10] [11]

Bu arada isyânın elebaşlarından Derviş Vahdetî'nin saraya gelip, Sultân'dan gazete çıkarmak için para istemesi de, üzerinde durulması gereken bir konudur. Derviş Vahdetî, bu görüşmede istediğini alamamıştır. Daha sonra kurduğu Volkan gazetesi de, ba'zılarının söylediği gibi sarayın parası ile kurulmamıştır.

Askerler ve halk arasında yayılmaya çalışılan Sultân 2. Abdûlhâmid'e karşı düşmânlık, ba'zı gazetelerin saldırgan tutumları ve hakâretleri, sultânın tahttan indirildiği dedikodusu, hem Sultân'a, hem İttihâd ve Terakkî'ye muhalif olan Serbestî gazetesi başyazarı Hasan Fehmi Bey'in öldürülmesi, kendini Fâtih müderrisi gibi gösteren bir grubun "şer'iât isteriz" diyerek Yıldız Sarayı'na gelmesi, Harbiyeli subaylar hakkında yayılan dedikodular, isyânın elebaşlarından Derviş Vahdetî'nin Sultân 2. Abdûlhâmid'den gazete çıkarmak için para istemesi ve Selânik'ten getirilen "avcı taburları"ndaki Arnavûd askerler ile Türk ve Arab askerler arasındaki gerginlik, aslında her biri ayrı ayrı incelenmesi gereken konulardır ve ihtilâle giden yolu taşlarını döşemektedir.

· İhtilâl Sırasında Yaşananlar

Rûmî takvimle 31 Mart 1325, milâdî takvime göre ise 13 Nîsân 1909 târîhinde başlayan askerî ihtilâl, ne yazık ki, bütün İstanbul'u etkilemiştir. Hattâ sâdece İstanbul'u değil, daha birçok şehri de etkilemiştir.

Sabaha karşı Taksim Taşkışla'daki "Avcı Taburları"na mensûb askerlerin, Aya Sofya Câmiî önünde toplanıp, Meclîs-i Mebûsân-ı Millî'ye doğru harekete geçmesi üzerine başlayan ihtilâl, meşrutiyet karşıtı mutlâkiyetçi bir söyleme sâhipti. Bununla birlikte Harbiyeli subaylara ve Harbiyeli öğrencilere karşı da bir düşmânlığın olduğu görülmektedir. İsyâncılar, İttihâdçı gazetecilerden Hüseyin Câhid ile İttihâd ve Terakkî'nin önde gelen isimlerinden Ahmed Rızâ diye Lazkiye milletvekîli Arslan Bey ile Adliye Nâzırı Nâzım Paşa'yı öldürmüşlerdir. İki kişinin yerine, onlar sanılarak, bir bakan ve bir milletvekîlinin öldürülebilmesi ise üzerinde ayrıca durulması gereken bir konudur.

Ayrıca şehirde, ihtilâl hareketini ezebilecek kuvvette askerî gücün olmasına rağmen bunların kullanılmaması da, bir diğer ilginç konudur. Genellikle bu konuda, 1. Ordu Komutanı Mahmûd Muhtar Paşa suçlansa da, böyle bir olay, tek bir kişinin sırtına yüklenebilecek bir olay değildir.

İstanbul'da öldürülen askerler, subaylar, milletvekîlleri, bakanların yanında imparatorluğun bir başka şehrinde de, çok büyük olaylar yaşanmaktaydı. Aynı dönemde Adana'da yaşananlar ve târîhe "1909 Adana Ermenî Olayları" diye geçen olaylar ile İstanbul'daki "31 Mart Olayı"nı birbirinden çok bağımsız görmemek gerekir. Zâten bu konuda, Ermenîlerle çatışan Müslümân Türklerin Abdûlhamid yanlısı olduğu iddiâları yayılmış, hattâ onları Ermenîlere karşı kışkırtanın Sultân 2. Abdûlhamid olduğu da söylenmişti. Ancak arşiv belgelerinden anladığımıza göre dönem içerisinde de bu tarz söylentilerin, dedikodudan öteye geçmediği görülmektedir.[12] Bununla birlikte isyân ile birlikte Medîne bölgesinde, Makedonya ve Diyarbakır'da da çeşitli isyân hareketlerinin çıktığı görülmektedir [13]. Dönemin iletişim koşulları göz önünde alındığında, bu denli hızlı bir isyân hareketinin çok kolay olmadığını söylemek gerekir.

Bu arada ihtilâl günü İstanbul Boğazı'nın Karadeniz girişine gelen yedi Rus savaş gemisi ise çok ilginç bir noktadır. Yıldız telgrafhâne me'mûrlarının verdiği ihbârla ortaya konan bu bilgi, sarayda bir savaş ihtimâlini ortaya koyması açısından ciddî bir endişe yaratmıştır[14]. İhtilâlin olduğu gün, Rusya'nın bunu haber alıp, Karadeniz donanmasına emîr verip, İstanbul Boğazı'nın Karadeniz girişine gelebilmesi ve kapatabilmesinin üzerinde durulması gerekir. Zîrâ ihtilâl başladıktan birkaç sa'ât içerisinde bunların olabilmesi mümkün değildir. Bu da bize, en azından Rusya'nın önceden haber almış olduğunu göstermektedir.

· Sonuç

İhtilâlin, Hareket Ordusu tarafından ezilmesi üzerine İttihâd ve Terakkî Cemiyeti, yeniden İstanbul'da etkin oldu ve Sultân 2. Abdûlhâmid tahttan indirildi. Böylece İttihâd ve Terakkî Cemiyeti, kuruluşundaki iki amaçtan ikincisine de ulaşmış oldu. İttihâd ve Terakkî Cemiyeti'nin en önemli siyâsî rakîbi olan ve liberal "Ahrar Fırkası" gücünü yitirdi. Böylece İttihâd ve Terakkî, siyâsî hayâtta çok daha güçlü hâle geldi.

Elbette Türk ve dünyâ târîhi üzerinde etki yaratan böylesi bir olay, sâdece iç siyâsete bağlanamaz. Osmanlı Devleti, Sultân 2. Abdûlhamid'den sonra onun uyguladığı birçok şeyden geri adım atmıştır. Hem Doğu Türkistan, hem de Batı Türkistan ile kurulan bağlantılar ortadan kaldırılmıştır. Aynı şekilde Trablusgarb'da asker sayısını azaltmak gibi gelecekteki İtalyan saldırısını kolaylaştıracak ba'zı adımlar atılmıştır. Aynı şekilde de Balkan devletleri arasındaki pürüzler giderilmiş ve bir anti-Türk bloğun oluşturulmasına, dolaylı yoldan destek olunmuştur. Bununla berâber Sultân 2. Abdûlhamid döneminde Türk ordusundaki güçlü Alman etkisi, çok kısa süreliğine de olsa yerini İngiliz etkisine bırakmıştır.[15]

Elbette târihte hiçbir olay, tek bir sebebe bağlanamaz. Lâkin hem Sultân 2. Abdûlhâmid'in, hem İttihâd ve Terakkî'nin, hem de her ikisine de karşı olan grupların içerisinde bu isyân ile bağlantılı kişiler vardır. Ancak yine de yaşananları belli gruplara dayandırmak doğru değildir. Bununla birlikte ortada var olan gerçek, bu isyân ile berâber "Abdulhâmid karşıtı" olarak bilinen bütün grupların amacına ulaştığıdır.

KUTLU ALTAY KOCAOVA

15.10.2013

KAYNAKÇA

1. Ali Cevat (Haz. Faik Reşit Unat),İkinci Meşrutiyetin İlânı ve Otuzbir Mart Hâdisesi – II. Abdülhamid'in son Mabeyn Başkâtibi Ali Cevat Bey'in Fezleke'si, s.39, TTK Yayınları, Ankara, 1991
2. Başbakanlık Devlet Arşivleri, Osmanlı Belgelerinde 1909 Adana Olayları 1-2, Ankara 2010
3. Bozkurt, Mahmut Esat, Atatürk İhtilali, s. 88, Kaynak Yayınları, 1995
4. Gazel, Ahmet Ali, "Dersim Mebusu Lütfi Fikri Bey'in "Selanik'te Bir Konferans" Adlı Risalesi", A.Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi Sayı 34, s.297, Erzurum 2007
5. Karabekir, Kâzım, Günlükler, s. 108, cilt 1, YKY, 200
6. Nur, Rıza, Hayat ve Hatıralarım, s, 286-287, 1. Cild, Altındağ Yayınevi, 1967
7. Ortaylı, İlber, İkinci Abdulhamit Döneminde Osmanlı İmparatorluğunda Alman Nüfuzu, s. 70, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları No: 479, Ankara 1981
8. Sorgun, Taylan, İmparatorluktan Cumhuriyete İmparatorluk, İttihad ve Terakki, Cumhuriyet "1902-1938 Üç Devrin Galerisi", s. 29, Kum Saati Yayınları, 2004



[1] Ali Cevat (Haz. Faik Reşit Unat),İkinci Meşrutiyetin İlânı ve Otuzbir Mart Hâdisesi – II. Abdülhamid'in son Mabeyn Başkâtibi Ali Cevat Bey'in Fezleke'si, s.5, TTK Yayınları, Ankara, 1991
[2] Mahmut Esat Bozkurt, Atatürk İhtilali, s. 88, Kaynak Yayınları, 1995
[3] Taylan Sorgun, İmparatorluktan Cumhuriyete İmparatorluk, İttihad ve Terakki, Cumhuriyet "1902-1938 Üç Devrin Galerisi", s. 29, Kum Saati Yayınları, 2004
[4] Ali Cevat (Haz. Faik Reşit Unat),İkinci Meşrutiyetin İlânı ve Otuzbir Mart Hâdisesi – II. Abdülhamid'in son Mabeyn Başkâtibi Ali Cevat Bey'in Fezleke'si, s.39, TTK Yayınları, Ankara, 1991
[5] a.g.e., s.40
[6] a.g.e., s.15
[7] a.g.e., s.36
[8] a.g.e., s.47
[9] Kâzım Karabekir, Günlükler, s. 108, cilt 1, YKY, 2009
[10] Ahmet Ali Gazel, Dersim Mebusu Lütfi Fikri Bey'in "Selanik'te Bir Konferans" Adlı Risalesi, A.Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi Sayı 34, s.297, Erzurum 2007
[11] Rıza Nur, Hayat ve Hatıralarım, s, 286-287, 1. Cild, Altındağ Yayınevi, 1967
[12] Başbakanlık Devlet Arşivleri, Osmanlı Belgelerinde 1909 Adana Olayları 1-2, Ankara 2010
[13] The New York Times, April 16, 1909,http://query.nytimes.com/mem/archive-free/pdf?res=9D00E6D81131E733A25755C1A9629C946897D6CF (Erişim târihi: 12.04.2017)
[14] Ali Cevat (Haz. Faik Reşit Unat),İkinci Meşrutiyetin İlânı ve Otuzbir Mart Hâdisesi – II. Abdülhamid'in son Mabeyn Başkâtibi Ali Cevat Bey'in Fezleke'si, s.55, TTK Yayınları, Ankara, 1991
[15] İlber Ortaylı, İkinci Abdulhamit Döneminde Osmanlı İmparatorluğunda Alman Nüfuzu, s. 70, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları No: 479, Ankara 1981 ​