"Bir bulut olsam, yüklenip yağsam
Dökülsem damla damla toprağıma.
Bir deli nehir, bir asi rüzgar olup
Kavuşsam kendi toprağıma.
Bir çiğ tanesi, bülbülün çilesi;
ANNEMİN SESİYLE GÜNE UYANSAM!..
Radyoda yanık içli bir keman,
Ağlasa nihavent acemaşiran..."

 Sezen Aksu

... 

Çoğu kimse için 23 Şubat 365 günden herhangi bir gündür. Biz Ardahanlılar için ise yılın en özel günlerinden biridir.

Ardahan'ın "kurtuluşunu" kutladığımız gün. 98. Yıl dönümü bugün. Tarihsel süreci bilenler bilir; merak edenler de bulabilir. Benim şu an yapmak istediğim,doğup büyüdüğüm ve aşkla sevdiğim memleketimi bu vesileyle anmaktır.

Çocukluğumuzda kar kış demeden yaptığımız coşkulu kutlamalar bir film şeridi gibi geçiyor gözlerimin önünden. Bugün milli bayramlarımızı bile kutlamaktan imtina edenleri düşününce, günümüz çocuklarına o vatan millet şuurunun nasıl verileceğini çok merak ediyorum. O günlerden geriye Ardahan'da ne kaldı bilmiyorum; ama tahmin edebiliyorum.

En son, birkaç yıl önce gittim Ardahan'a… Gördüğüm, o eski halinden eser kalmadığı…

Biliyorum, hiçbir şey aynı kalmıyor, her şey değişiyor. Ardahan'daki yıllarımda çocuktum, ya da çok genç… Annem babam vardı, arkadaşlarım… Arayıp bulamadığım belki de onlardı. Ama kesin olan bir şey var ki, her değişim gelişim değildir.

İlk hayal kırıklığım, yeni yapılan ve çarpık kentleşmeye model olacak yapılardı. Bahçeli küçük evlerin yerlerini, kendinizi büyük şehrin kenar mahallerinden birinde sanabileceğiniz acayip yapılar almıştı. Birbirine açılan sokaklar kapanmış, garip bir hale gelmişti. Küçücük şehirde "Kendi evine git." Deseniz, gidemezsiniz, o derece…

İkincisi, o güzelim parke taş döşeli caddelerin, asfaltlanarak, kırık dökük boz bulanık bir yapıya dönüştürülmesi olmuştu.

En büyük hayal kırıklığım ise yerel yönetimin, yapımında büyük dedemin de emeği geçen tarihi köprüyü ulaşıma kapatıp, içinden su boruları geçirmeleri olmuştu. O kadarı çok fazla geldi, orada artık gözyaşlarıma hakim olamamıştım. Neyse ki çok tepki aldı da yıllarca o vaziyette kaldıktan sonra, boruları başka yerden geçirmeyi akıl ettiler, köprüyü de yaya yolu yaptılar.

Köprü'nün tabanı, yapısına uygun olarak ve o zamanki teknik koşullara göre ahşaptı. Zamanla çürüdüğü için bazı yerlerinde çatlaklar oluşmuştu ben küçükken. Baktığınızda sessiz sakin akan Kura Nehri'ni görürdünüz. O çatlaklar kırılacak ve ben düşeceğim diye çok korkardım, köprüden geçerken. Büyüyüp korkumu yenince, o çatlaklar garip bir şekilde rüyalarıma girmeye başladı. Hep aynı rüyaydı gördüğüm. İki küçük kardeşim çatlaklardan nehre düşeyazmışlar, ben son anda tutmuşum.

Evlendim kardeşlerim büyüdü, bu sefer de kendi çocuklarım aynı rüyadaki yerlerini aldılar. Çatlaklar, bilinçaltıma nasıl yer ettiyse… Uzun süredir o rüyayı görmüyorum artık. Bilinçaltımdaki çatlakları onardım belki de… Kim bilir, rüyaların sırrına Freud bile ermemiş.

Ardahan'ın şu an geldiği noktada hepimizin payı var diye düşünüyorum. Kimseyi de suçlamak istemem. Sadece sevmekle yetinmemeliydik. Yeterince sahip çıkamadık. Galiba biz A. Kutsi Tecer'in şiirinin etkisinde çok kaldık. Bizler;

"Orda bir köy var uzakta, o köy bizim köyümüzdür;
Gitmesek de gelmesek de o köy bizim köyümüzdür."

Diyerek, sadece sevmeye devam ettik. Siyasiler? Onlara da Ardahan'da seçmenler, bizler de buralarda hesap soramadık.

Oysaki, kim demiş bilmiyorum ama bu durumda söylenecek güzel bir söz söylemiş:

"Gidemediğin yer senin değildir."

Bizim için "gitmediğin yer" demek daha doğru olur sanırım. Biz galiba sadece nüfus cüzdanında "Ardahanlı" olarak kaldık.

Serhat Ardahan'ımızın tarihini Merhum Cemal Pirçek Amca' mız bir şiirinde şöyle anlatmış:

"Şehitler yatağın, gaziler yerin,
Nice anıların vardır Ardahan
Yirmi Üç Şubat kurtuluş günün,
Tarihlerde yerin vardır Ardahan.

Doğunun fatihi Karabekir Paşa,
Cepheden cepheye koştu savaşa,
Bir kahraman daha, o Halit Paşa,
Nice zaferlerin vardır Ardahan."

Böyle devam ediyor.

Bir de Yusuf Ziya kardeşimiz vardır, Ardahan sevdalısı… Ama öyle böyle değil. Bazen karikatürize ederek, bazen ironi yaparak anlatır Ardahan'ı. Bazen de ortaya karışık… İşte böyle bir şiirinden aldığım dizelerde olduğu gibi, günümüz Ardahan'ı…

"Başefendi ne yazayım,
Hal mı kalmış Ardahan'da
Arı küsmüş,petek sönmüş
Bal mı kalmış Ardahan'da..."

Yere düşmüş, sürütmüşler
Düz ovayı çürütmüşler
Büyük Çay'ı kurutmuşlar
Sel mi kalmış Ardahan'da

Ardahan'ı tüketmişler,
Koca şehri çökertmişler,
Tükenince terk etmişler,
Laz mı kalmış Ardahan'da

"Ardahan'ın yollarında
Güller açar bağlarında,"
O senin dediğin şarkı,
Gül mü kalmış Ardahan'da!

Başefendi bu kasaba,
Viran olmuş bu kasaba,
Yusuf'un canı kasaba,
Az mı kalmış Ardahan'da"

Cemal Amca'mın ruhu şad, mekanı cennet olsun; Yusuf Ziya da çok yaşasın.