Milliyetçi Hareket tabanı, cumhuriyet tarihinde görülmemiş bir işe imza atıyor!

​Yoldaşlarımla birlikte şarkılarla, türkülerle yola çıktık. Bayrak sallayarak, Ankara yoluna düşmüş ülkücülere bozkurt çekerek, bizi selamlayan millet azalarına korna çalıp el sallayarak...

Şairin "bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik" dediği gibiydik yolda. Öyle ki, iki tekerimiz 5 km arayla patladı, toplam 4 saat güneşin altında, suyumuz sigaramız bitmiş vaziyette tamirci yahut kurtarmaya gelecek araba bekledik. Fakat bu bile neşemize gölge düşüremedi, hem arabaya kurtarıcı, hem hepimizi Ankara'ya kadar götürecek bir minibüs yollayan sayın Coşkun Ünal Beyefendi'nin alicenaplığı ile bindiğimiz yeni araçta hala şarkı, türkü, marş söyleyebiliyor, bozkurt çekerek etrafı selamlayabiliyorduk.

Kongre dönüşünden bir kesiti paylaşarak ilk gözlemimi aktarmak istiyorum. Sevgili dostum Alihan, "sevgiyi hissediyorum biliyor musun?" dedi bana bir anda, durduk yere. Ve ben tam o esnada, Ozan Arif'ten "çünkü temelinde sevgi yatıyor" dizesini geçiriyordum aklımdan... "İlginç bir şekilde, bütün süreçten aklımda kalan tek şey, yıllar sonra yeniden bir sevgi hissettiğim" dedi. Kesinlikle öyle dedim; Kurultay'ın en büyük kazanımı budur. Devlet Bahçeli denen sevgisiz adam, zaten, Erciyes Zafer Kurultayı geleneğimizi bu yüzden baltalamıştı. İlk amacı, ülkücülerin bir araya gelmesinin yaratacağı efkar-ı umuminin, ülkücülerin kolektif zihninde mayalanacak bir topyekün muhalefetin önüne geçmekti, bu sayede her muhalif ülkücü tekil kalacak ve bir araya gelerek karşı koyamayacaktı. İkinci amacı da sevgi bağlarımızı zayıflatmak, birbirimizi fiziken görmediğimiz için kolayca küfredebilen, hakaret eden, tezyif eden, hukuk gözetmeyen adamlar olmamızı sağlamaktı. Ülkücüleri sevmeyen ve bunu nihayet ülkücü iradeyi hakaret, iftira, görmezden gelme ve en vahimi yalan haberler yayma suretiyle bastırmak yolunu seçmesiyle ispatlayan Bahçeli'ye karşı en büyük kazanımımız bu sevgi bağlarını yeniden tesis etmeye başlamak oldu.

Binlerce insanın kahir ekseriyeti kurultay alanına Meral Akşener'in yarattığı ruh ile geldiler, bunu belirtmeliyim. Fakat hakları da teslim etmek lazım: Sinan Oğan -her ne kadar kendisini hiç sevmesem de- vaktiyle bayrak açmıştı. Şahsi karizması yetmese ve Meral Hanım kadar kitleleri peşinden sürükleyecek bir lider olmasa da, Meral Hanım'ın şahsında sembolleşen bu azim ve kararlılığın oluşmasında öncül basamaklardan birini teşkil etmiştir. Koray Aydın'ın bu veçhile bir katkısı olduğunu düşünmüyorum, müzmin muhaliftir, ufukta bir kongre olunca katılmaması tuhaf olurdu, katıldı. Etrafına toplanmış -sanırım bakanlığı döneminden itibaren bir takım avantajların cezbine kapılarak- kısıtlı bir kitle dışında seveni, sayanı yoktur, fakat delege üzerinde Oğan ya da Özdağ'dan daha etkilidir, zira harekette eskidir. Özdağ ancak her şey netleştiğinde katıldı, bu kaş kaldırsa da, ve görüşlerini sevmesem de, herhalde vatan haini değildir ve sahtekar bir adam da değildir, kendince arzuladığı başkanlığa ulaşmak için fırsatı değerlendirmiş ve kolları sıvamıştır.

Oğan'ın ekibi küçük ama Oğan'da -nasıl olduğunu anlamadığım bir şekilde- bir yüce şahsiyet görüyorlar anlaşılan. Bu yüzden fedakarlar ve bu inanmışlıklarını bulaşıcı hale getiriyorlar. Ümit Özdağ genç ağırlıklı bir ekip ve akademisyen çevresinden kadrosu ile hareket ediyor, her ikisi de bana pek "ahım şahım" gelmedi, kongre alanındaki en silik adaydı diyebilirim. (Sadece dört adayı değerlendiriyorum onu da belirteyim.) Koray Aydın'ın ekibi ise en hırçın, saldırgan ve rahatsız edici ekibi teşkil ediyor. Aydın'ın temel stratejisi, Bahçeli diskalifiye olduktan sonra, Bahçelici delegelerin oyunu almak üzerine kurulu. Meral Akşener'in ekibi homojen değil, en baskın aday olduğu için çok yönlü ve katmanlı bir ekibi var. Bir Akşener destekçisi olarak dürüstçe ifade etmeliyim ki, delege için olumlu reaksiyon uyandırmış olabilirse de, Müsavat Dervişoğlu tercihinden taban inanılmaz rahatsız. Basına yansıyan hareketleri bir tepki yaratmış durumda ve Akşener'in temsil ettiği misyona gölge düşürebilecek bir algı oluşmasının zeminini hazırlıyor. 

Araya ufak bir anekdot. Bizim kardeşlerden birkaçı, ben kısa bir mola vermişken, bir grupla tanışıyorlar. Gelenlerin sözleri ilginç ve güzel: "Ya uzun saçlı, dövmeli falan bir ekipsiniz. Yav bunlar ülkücü değildir dedik, sizi izliyorduk kaç saattir. Baktık ki bozkurtlar hiç inmiyor sizde, bayrak hep sallanıyor, üstelik bütün şarkılara da eşlik ediyorsunuz. Çok mutlu olduk böyle de ülkücüler varmış diye, tanışmaya geldik." Akşener'in çok farklı unsurları inanmış ve saf bilinci oluşturmuş şekilde bir araya getirebilme kabiliyeti ve potansiyelinin ufak ama anlamlı bir delilidir bu.

Bir hususa çok takıldım. "Akşener durduk yere farklı maddeleri de değiştirtti" gibi bir saldırı var, sürekli bir mutabakat bozmaktan bahseden zevat tarafından. Akşener böyle bir şey yapmış ise, delege de bunu kabul ettiyse, sorun nedir? "Farklı maddeler değiştiği için mahkemeye verilecek, bozdurtulacak" diyorlar, Akşener sizin sıfır hukuk eğitimi ile öngördüğünüzü onca hukuk danışmanıyla öngöremiyor mu? Üstelik biz bu saldırılara "saçmasapan şeyler bunlar, yaptıysa iyi olmuş" dedikçe, bizi Bahçeliciler gibi körü körüne itaat ile suçluyorlar: Kardeşim, iddialar saçma. Yani Akşener'in en sağlam ve geniş desteği olan adayken, diğer adaylara alan açmasını, onları sevip okşamasını, akşam sütünü içirip uyuttuktan sonra üzerini örtüp ninni söylemesini mi bekliyorsunuz? Meral Anne dediysek, o kadar da değil yahu. 

Daha önce de benzer bir laf olmuştu, "alandan ayrılmayarak mutabakatı bozdu" dediler. "Alandan nasıl ayrılacağımıza dair mutabakat yoktu" dedi, sus pus oldular. Paralelci diye saldıran, ülkücülük sorgulayan Koray Aydın'ın Bahçeli'den farkı yok, kitlesinin de Bahçelicilerden farkı yok. Bütün bu manzarada sevindiğim tek şey, bizi bile suçlasalar, artık ülkücü camiada "Bahçelici" lafının bir hakaret ve olumsuz referans olmasıdır. Bunun ötesinde, adayların birbirine rakip olduğunu unutmayın, Bahçeli'ye karşı birlikteler ve bunu hiç bozmadılar. Ama onun ötesinde bir anlaşmaları yok, hukuk içinde kaldığı ve bel altı vurmadığı sürece her türlü oyunu da birbirlerine edebilirler. Nitekim Özdağ destekçilerinin de hocalarının demeye cesaret edemeyeceği şeyleri, "bizi kimse tanımaz" diyerek, biraz da Koraycıların gazına gelerek dillendirmeleri, hocalarına dair öğrenecekleri kimi bilgilerden sonra onları rezil edebilir. Bu kongre oldu ise, bunu Meral Hanım sağlamıştır ve bu hakkı teslim edip eleştirmek başka şey, Meral Hanım'ın tabii olarak en dominant aday olmasını, Meral Hanım'ın hegemonya kurması olarak lanse etmek bambaşka şey. 

Ülkücülerin birbirine ve adaylarına sertçe saldırmasını çok sağlıklı buluyor ve destekliyorum. Bir şeyi unutmamak kaydıyla: Karşındaki de ülkücü. Ahlaksızlık yapmayacaksın, iftira atmayacaksın, emin olmadan konuşmayacak, kişilik zedelemeye kalkmayacak, fikirlerinle çarpışacaksın. Ve bu fikirlerin, katılmasan bile, "dava daha iyi noktaya gelsin" diye geliştirildiğini bileceksin, ve böyle olmasını sağlayacaksın. Onun ötesinde, eğer iki taraf iki farklı hakikat görüyorsa, hakikate duyulan sadakat her türlü kaygıdan üstündür diyerek kıyasıya çarpışabilir, bunda bir beis yoktur. Halihazırda sadece kendi kuşağımın değil, bütün camianın en sivri dilli yazarlarındanım, ancak özellikle Koraycı cephede bu incelikten eser görmediğimi söylemeliyim.

Yine de en önemli kazanımımız, cumhuriyet tarihinde ilk defa, genel başkan ölmediği yahut istifa etmediği şekilde onu gönderme şerefinin ülkücülere nasip olması. Hem de, tüzüğü en "stalinist" parti olan MHP'de. Belki de tam olarak bu yüzden, baskı en yüksek buradaysa, en yüksek etkiyi Bahçeli yapıyorsa, en büyük tepkiyi de o doğurur. Cumhuriyeti kuran Türk milliyetçileriydi, parti içi demokrasinin gerçekleşmesini ilk defa sağlayacak olanlar da, Türk milliyetçileri olacak. Bu oldukça sevindirici bir gelişme, oraya gelen binler, Türkiye'nin en "etken", yani "edilgen olmayan" parti tabanının MHP'de olduğunu gösterdi. Bahçeli'nin köpek doldurmak ve köpekleştirmek için olanca çabasına rağmen, bozkurt mizacının bizden hala yitmediğini, ayranımız geç kabarsa da, inandığımızda asla durmayacağımızı gösterdi. En büyük kazanım budur, kimin başkan olduğundan çok daha önemlidir bu. 

Meral Hanım başkan olursa, iyi başkan olsun diye üzerime düşen vazifeyi en güzel şekilde yapacağımı ve herhangi bir hata olur, Meral Hanım da bunda ısrar eder, Bahçeli gibi davranırsa onu en çok benim eleştireceğimi beyan edeyim bir de. Üst paragrafta bahsettiğim en büyük kazanım bu işte: Ülkücü hareket, artık adam yerine konulmamaya tahammül göstermeyeceğini, iş yapan ve iş üzerinden değerlendiren, dinleyen ve realist düzlemde, mantık ve bilim referanslarıyla kendini ispatlayıp uygulamalarını temellendiren bir başkan istediği ilan etti. Bir defa bu gücü elde etmiş taban, kolay kolay bırakmayacaktır ve bugün hem benim gözümde, hem de tabanın ekserisinin gözünde bu özelliklere uyan başkan, Meral Akşener'dir.