Tereddüt göstermedi O, biz de göstermedik ! O'nun önderliğin de kanımızı feda ettik, bundan dolayı Sakarya savaşını O kan deryası olarak andı !..

​Çanakkale kahramanıydı, padişahın da fahri yaveriydi... Anadolu'daki Türk'leri Rum ve Ermeni kökenli hristiyanlara yaptıkları iddia edilen zülme karşı durdurmak için Başmüfettiş olarak gitti Samsun'a.

İtilaf devletleri isyan istemiyordu, İstanbul'a gereğini söylemişti, onlar da Mustafa Kemâl'i göndermişti. Anadolu'daki Türk'leri yatıştıracak, İtilaf devletlerine isyan etmemelerini sağlayacak, İstanbul'u rahatlatacaktı ! 

İşin sonunda İstanbul'u rahatlattı ama saraydakileri rahatsız etti. 

Çıktı Samsun'a, millet şaşkındı neler olacağını bilmiyorlardı, ama O herşeyi planlamıştı, bunun için gerekli bütün yetkileri gelmeden önce toplamıştı kendinde, isyanı bastırmak için gittiği Anadolu'da gerçek isyanın ateşini yakacaktı. Kendine güveniyordu, ilk iş milleti heyecanlandırmaktı, çünkü millet sinmişti ! İtilaf devletleri her yerde kol geziyor, askerleri milleti taciz ediyor, devlet yetkilileri İtilaf devletlerine karşı milleti durduruyor, bunun yanında koca Halife'nin emri var, Halife demek Allah'ın elçisi illâki vardır bir bildiği ! 

Samsun karışıktı, İtilaf devletlerini oyaladı iki tarafla da görüşüyormuş algısı yarattı... Durmadı Havza'ya gitti, Türk direnişçileri topladı, ateşi yaktı. Çanakkale kahramanı konuşuyordu, direnişçilerin gözlerinin içi gülüyordu, O soğuk kanlıydı, millet heyecanlı ! Havza Genelgesini yayınladı; 

" Milletin geleceğini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır !.."

Dedi ve başladı, İtilaf devletleri kızgın, İstanbul şaşkın, O kararlı ... Havza Genelgesinden sonra etrafı da kalabalıklaştı, artık umut Mustafa Kemâl'di, Amasya'ya geçmeden önce İstanbul'un geri çağırmasına karşılık benzin ve kömürü bahane etti, oyaladı onları, ama korkuyorlardı bu adam ne yapıyor ? Sonra bir telgraf daha yazdı;

"Anadolu'da başlayan ulusal hareketi hiçbir güç durduramaz ..." 

Amasya'ya gitti, Kâzım paşayı da yanına aldı, İstanbul hükümetini yok saydı, manda, himaye, padişah yok dendi, millet var, Milliyetçilik var dendi. Sonsuza kadar İstiklal, sonsuza kadar Hürriyet üzre and içti. Erzurum'da kongreyi topladı, artık iradenin millette olduğunu haykırdı;

" Kuva-yi Milliye'yi etkili, milli iradeyi hâkim kılacağız..."

Sivas'ta büyük kurultayı topladı, ateş kor kor yanıyordu, eller semâ da dualar birleşiyor ve analar şükrediyordu ! Tüm direnişçi teşkilatları topladı Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti adı altında birleştirdi, Kuvayi Milliye'yi esas kıldı ... İstanbul İtilaf devletlerinin elindeydi, İstanbul'a gitti...

" Geldikleri gibi giderler ! " 

Dedi Milli Yemin'i İstanbul hükümetine kabul ettirdi, artık O Türk milletinin Başbuğ'u Gazi Mustafa Kemâl, teşkilatlanmayı bitirdi, Kuvayi Milliye'yi düzenli ordu haline getirdi...

" Ya İstiklâl, ya Ölüm..." 

Parolasıyla, Ergenekon'dan çıkışımızı hatırlattı bize, Sakarya'da;

" Hatt-ı müdafaa yoktur; sath-ı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaş kanıyla sulanmadıkça vatan terk olunamaz."

Tereddüt göstermedi O, biz de göstermedik ! O'nun önderliğin de kanımızı feda ettik, bundan dolayı Sakarya savaşını O kan deryası olarak andı !.. Kan deryasından tam bir yıl sonra yine tarihi 26 Ağustos'a denk getirdi Sultan Alparslan'ın Malazgirt'te aldığı yurdumuzdan Büyük Taarruz'la aynı gün düşmanı yok etti... İzmir'e gitti, Yunan'ı denize döktü. Kesin bir galibiyetle savaşı sona erdirdi !

Allah'ın bize bahşettiği iki büyük şahsiyet, Kür Şad ve Atatürk ikisi de 19 Mayıs'ta yaktı bağımsızlık ateşini, ruhları Şad olsun...

Tanrı Türk'ü korusun...