100 YIL GERİDEN

26 AĞUSTOS 1922


Şu kopan fırtına Türk ordusudur yâ Rabbi.

Senin uğrunda ölen ordu, budur yâ Rabbi.

Tâ ki yükselsin ezanlarla müeyyed nâmın,

Galib et, çünkü bu son ordusudur İslâm'ın.


Yahya Kemal Beyatlı

( 1884 - 1958 )

İçinde bulunduğumuz süreçte memleketin halet-i ruhiyesinden duyduğum rahatsızlığı dile getirmek amacıyla Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün Gençliğe Hitabe'de (Bir gün, istiklâl ve Cumhuriyet'i müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir.) yazdıklarından feyz alarak üzerime düşen vazifeyi elimden geldiği kadar yerine getirmekle çok müteşekkir olacağım…

Bilindiği üzere 26 Ağustos bizim için hem Anadolu'ya giriş (1071 Malazgirt Meydan Muharebesi) hem de 1922 Büyük Taarruz'un başlangıç yıldönümüdür. Bundan dolayı Türk milleti olarak bizim için çok büyük önem teşkil etmektedir. Fakat son yıllarda memleketimizde bunlara gereken değerin verilmemesinden dolayı, birlik ve beraberlik içinde bulunma vesilelerimizden birini daha kaybetmenin kaygısı içerisinde olduğumuzun altını çizmeden geçemeyeceğim.

Türk milleti olarak bizler bu topraklara 26 Ağustos 1071 tarihinde Malazgirt'ten girdiğimizde ilk değil son girişimizi yaptık. 26 Ağustos 1922 tarihinde başlayıp 30 ağustos 1922 tarihinde de bu topraklardan bizleri sürmek isteyenleri Dumlupınar'da Nihal Atsız hocanın da dediği gibi "Anadolu yaylasında boğuşmak Paris sokaklarında zamparalık yapmaya benzemez" diyerek Türk'ün kudretiyle bir kez daha yüzleştirmiş olduk.

Hepsinden Allah razı olsun.

BİR ARPA BOYU YOL

Peki; Atatürk'ten sonra geldiğimiz süreçte onlara layık olmak adına bu zaferleri taçlandırabilecek neler yaptık sorusunu sormak icap etmez mi?

Cumhuriyet kurulmadan önce ve kurulduktan sonra bazı ideolojiler ve fikirler ortaya atıldı. Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları bunlardan ziyadesiyle faydalanarak yeni Türk Cumhuriyeti'ni yararlı gördükleri fikirler çerçevesinde kurdular.

Nedir bu fikirler?

Yusuf Akçura (Üç Tarz-ı Siyaset)

Ziya Gökalp (Türkleşmek İslamlaşmak Muasırlaşmak)

İsmail Gaspıralı (Dilde, Fikirde, İşte Birlik)

Hepsinin ortak özelliği cumhuriyet kurulmadan önceki dönemi anlatıyor olmasıdır.

Yusuf Akçura makalesinde(Üç Tarz-ı Siyaset) Türk toplumunun kurtuluş reçetesinin Osmanlıcılık, İslamcılık ve Türkçülük ilkelerinden hangisinin olduğunu sorgulamaktadır. Netice itibariyle vardığı sonuç Türkçülük ilkesinin tatbik edilmesiyle Türk toplumunun refah düzeyinin yükseleceğini öngörmektedir.

Peki; neden İslamcılık veya Osmanlıcılık ilkelerini benimsememiştir?

Yusuf Akçura makalesinde tam da burayı anlatıyor. Diyor ki;

Osmanlıcılık ve İslamcılık denenmiş, dünyada başlayan milliyetçilik akımıyla beraber imparatorluklar yıkıldığı gibi Osmanlı İmparatorluğu' da son demlerini yaşıyordu. İslamcılık fikri de mezhep çatışmalarıyla uğraşırken 1. Dünya Savaşı'yla beraber çirkin yüzünü bir kez daha gösterdi ve Lawrence çil çil İngiliz altınlarıyla hem Araplar'ı hem de İslamcılık fikrini satın almış oldu.

Ziya Gökalp'te aynı soruları soruyor. Türk milleti İslam'ın yıllarca sancaktarlığını yapmış İslam sancağı kıtalar geçmiş şehirler fethetmiş. Türk denildi mi akla İslam gelir ve ikisi birbirine geçmiş birbirinden ayrılmaz bir ikili olarak anılır olmuştur. Türk ve İslam senteziyle beraber Ziya Gökalp Muasırlaşmak ilkesini eklemiştir. Yani; çağdaş muasır medeniyetler seviyesine ulaşabilmenin yolunu Türk milletinin özüne dönmesinde görmüş, İslam anlayışını Hoca Ahmet Yesevi'nin hikmetlerinde aramak gerektiğini, batının ilim ve bilim konusunda ki gelişmişliğini alarak Türk inkılaplarının gerçekleşeceğini söylemiştir.

İsmail Gaspıralı dilde, fikirde, işte birlik diyerek Türk milletinin gelişmesini birlik ve beraberlik ülküsünde görmüş bunu bütün dünya Türk'lügüne tatbik etmek gerektiğini çıkardığı Tercüman gazetesiyle dünyaya duyurmuştur. Gaspıralı'yı en iyi anlaya kişi Gazi Mustafa Kemal Atatürk gönderdiği heyetle 1926 Bakü Türkoloji kurultayına katılım sağlayarak Türk Dil Kurumu'nu kurarak Türk dünyasıyla dil birliğini sağlamaya çalışmıştır.Türk Tarih Kurumu'nu kurarak tarih araştırmaları yapmak kaydıyla tarih birliği sağlamak istemiştir.

Bu üç kitap, makale veya fikir bizlere bazı gerçekleri göstermiştir. Osmanlıcılık fikrinin yeniden hayata geçirilmesinin mümkün olamayacağını göstermiştir. İslamcılık yani şimdiki adıyla ümmetçilikle bir yere varılamayacağı, İslam ümmetinin hala mezhepçilikten kendisini kurtaramadığı gerçeği her geçen gün daha belirgin bir hal alıyorken yanlışta ısrar etmek neden?

Bu gerçeklerden hareketle Atatürk'ten sonraki süreçte her bakımdan Türk dünyasının gözbebeği konumunda olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin temel yapı taşlarıyla oynamak hem İslam dünyasına hem Türk dünyasına hem de Türkiye'ye kurtarıcı gözüyle bakan diğer medeniyetlere indirilmiş bir darbedir.

Çünkü; Türkiye ve Türk milleti ne kadar güçlü ve kuvvetli olursa İslam sancağı yeniden Tuna'yı geçip Viyana kapılarına dayanacak, dünyayı Nizamı Alem ülküsüyle saracak ve Türk'ün adil düzenini sağlayacaktır.

Bu gerçekler ortadayken hala Osmanlıcılık ve ümmetçilik fikirlerinin peşinden gidenleredir son sözüm "hala 100 yıl geridesiniz, bir arpa boyu yol gitmediniz."

Numan Ateş

04.08.2016 23:00