Tarihin 9 Kasım'ı devirdiğini bir kesik öksürüğün ardından anladı. Tam o sırada kalbine vatanı, tek kurşun dahi atılmadan düşmana teslim edilen Selanik'in acısı

​Kesik bir öksürükle gözlerini açtığında köstekli saatine doğru uzanmak istedi lakin yorganı üstünden kaldıracak o kuvveti toplamakta da zorlandı.Akrep ve yelkovanın hangi sayılar üstünde durduğunun merakını da bir süre sonra üstünden attı çünkü artık o da farkına varmıştı pek önemi de kalmamıştı bunu öğrenmenin.Yarım bir şekilde açılan gözlerini tavana doğru diktiğinde bir insanın gece vakti başına gelebilecek en berbat şey onu da yoklamıştı. Bambaşka bir yerde hayata başlamış şimdi hangi zamanının içinde olduğunu bile bilmediği,bambaşka bir yerdeydi. En son ne zaman böyle hissettiğini düşünmek üzere Tanrı'dan bir müddet daha beklemesini rica edercesine derin nefes aldı.Sarı Mustafa diye kendisine seslenildiği Selanik günlerine gitti, ana kucağının, baba ocağının sıcaklığına atmak istemişti kendini sonbahar İstanbul'unda.En çok da o günleri özlüyordu, belliydi gözlerinin içinden. Sarı Mustafa'nın Kemal'ine doğru çoktan yola koyuldu. Masabaşında yitip giden vatanı için asker olmayı kafasına koyduğu, fırtınalı bir denizin ortasında alabora olmuş bir milleti çekip kurtardığı o yıllara gitti. Ali Rıza oğlu Selanikli Mustafa , Manastır'daki yatakhane yatağını, dolabını da düşünmeyi ihmal etmedi. Anılarını, gençliğini ve çocukluğunu sığdırmaya çalıştığı Manastır Askeri İdadisinin dolabının yerinde şimdi kim bilir ne vardı diye düşündü.

Tarihin 9 Kasım'ı devirdiğini bir kesik öksürüğün ardından anladı. Tam o sırada kalbine vatanı, tek kurşun dahi atılmadan düşmana teslim edilen Selanik'in acısı düştü. Onun kaybının yıldönümüydü.Genç bir subayken tekrar görüşeceğiz bakışını attığı Selanik, kendisini bir kesik öksürüğün ardından yoklamıştı sadece. Ağrıları dakikalar geçtikçe etkisini arttırıyordu. Yanında bir sandalyenin üstünde Salih Bozok'un uyuya kalmış olduğunu gördü ve sessizce, gözleriyle son selamını verdi yaverine. Trablusgarp'ta, Çanakkale'de,Kafkasya'da,Suriye'de,Sakarya'da, Dumlupınar'da düşmana direnen bünyesi ve uykusuzluğun ne demek olduğunu öğrettiği gözleri yarı açık bir halde direnmekte zorluk çekiyordu.Daha fazla dayanamadı onca çileye, hainliğe, ihanete tanık olmuş gözleri. Balkanlar'ın Sarı Mustafa'sı, Anadolu'nun Kemal'i ve Türk'ün Atatürk'ü onurlu hayatına son kez baktı ve gözlerini kapattı.Gün artık ışımıştı, Salih Bozok uyur uyanık bir şekilde oturduğu sandalyesinden Paşa'nın nabzını yokladı. Nabız iyice düşmekteydi.Derhal doktorunu çağırdı ve sarayda herkes gergin ve bir o kadar da tedirgin bekleyişin içine düştü.Doktorlar da artık yapılacak bir şeyin kalmadığının farkındaydı ama yatakta yatan Mustafa Kemal'di ve onlara hiçbir zaman pes etmemeleri gerektiğini o öğretmişti. Suya hasret, kurumuş dudaklarını oynattı ve kısık sesle:

  • -Saat kaç? Diye sordu.

Salih Bozok titreyen bir sesle:

  • -10 Kasım sabah 09.00 Gazi Paşa Hazretleri dedi.

Gözlerini açamadan sorduğu sorudaki bu kelimeler bu fırtınalı ömrün bıraktığı son miras oldu. Doktor saatine baktı, ve boğazı düğümlenmiş bir şekilde:

  • -Gazi Paşa Hazretlerini kaybettik. Saat:09.05

Eşine belki de rastlanmayacak mücadele yıllarının çınarıydı Gazi Mustafa Kemal Atatürk. Biz evlatlarına en büyük zenginliğimiz sayacağımız fikirlerini, mücadelesini ve vatanperverliğini bırakıp göçtü bu diyardan. ​Uzun süredir adını koyamadığım bir çaresizlik içinde dolanıyorum beynimin ve kalbimin kıvrımlarında. Yanıt bulamadığım ve anlamlandıramadığım soruların içinde boğulacak kıvama geldim. Bugün bir şeylerden bahsetme ve bunları dürüst bir şekilde açıklamanın vakti de geldi diye düşünüyorum. Bugün ömrünü vatan yoluna feda etmiş Türk'ün Ata'sının mirası, kendilerini adını bile söylemekten utandıkları milletin sözcüsü sayanlar tarafından yok edilmeye çalışılıyor. Lozan bahane edilerek ülkeyi yönetme çapından uzak adamlar seni hain ilan ediyorlar ve ne yazık ki bunu yapanlar bugün Türk milletinin kaderini tayin etmeye çalışan hükümet ve onun medyadaki kalemleri. Atatürk'ün emperyalizm ve türevi uygulamaların esaretinden kurtardığı bu topraklar onun ardından belki de ilk defa bu kadar varlığı tehlike altında. Biz,bir kara tahtanın üstünde bulunan resmindeki gözlerine bakarak ilkokul sıralarında pes etmek yok diye söz vermiştik ve bu sözümüzü de bu can bu bedenden çıkana kadar unutmayacağız. Seni çok seven, özleyen, yolunda yürüyen, fikirlerinle ülkeyi aydınlatmaya çalışan evlatların ayakta. Rahat uyu! Tek kişi kalana kadar, gök çökene kadar, kara toprağa girene kadar hürriyet, adalet ve milli kimlik kavgamız sürecektir. Senin emanetin daima omuzlarmızda yükselecek.Seni çok özledik ve seni çok seviyoruz. 


En mutlu Türkler, Atatürk yaşarken ölmüş olanlardır. Ömrümüzün ve Türk tarihinin en acı yasını tutmak şanssızlığı bize düştü.

                                                                                                                                                                                 Falih Rıfkı ATAY